Av. Durdu GÜNEŞ

Bugün Eğitim Merkezine gittim, iletişim dersi verecektim. Ancak tüm personel, adaylık eğitimi alanlar ve eğiticiler konferans salonunda toplanacak “Psikolojik Dayanıklılık” konusunda bir psikolog sunum yapacak, herkes dinleyecek dediler. “Eh o zaman psikolojik dayanıklılığımız artsın, içimizdeki kara bulutlar dağılsın. İçimizde de güneşli günler olsun da görelim” diye düşündüm.

Sunum ansiklopedik bilgilerden oluşuyordu. Zaten psikolog hanım “size bilmediğiniz şeylerden söz etmeyeceğim” diyerek beklentilerimizi asgariye indirmişti. Canlılardan görünmeyen bir canlının ve karbonun dayanıklılığını anlattı. Sözü “onlar dayanıklıysa siz de dayanıklı olabilirsiniz”e getirdi Ama o nasıl oluyorsa bağlantı kurma işini bize bıraktı. Sonra dar ve tatsız bir öğrenci odası gösterdi. “Biz bu nedir?” diye düşünürken bunun Nobel Kimya ödüllü Prof.Dr. Aziz Sancar’ın öğrenci evi olduğunu belirtti. “Bakın bu evden böyle şöhret çıkıyor. O çıkıyorsa siz de çıkabilirsiniz” anlamına gelen bir imada bulundu. Sonra uçak kazasından kurtulan bir kızın hikayesini anlattı. O bu durumdan kurtuluyorsa siz de bu durumları atlatabilirsinize getirdi. Sunum sonunda “sorusu olan var mı?” dedi. Herkes tam tatmin olmuş olmalı ki, hiç soru gelmedi. Salonda bir alkış tufanı koptu. Sunumun bittiğine mi yoksa psikolojik dayanıklılığımız pik yaptı da onun için mi oldu ben de tam kestiremedim.

Sonra bu işi planlayan müdüre sordum. “Bu sunum nereden çıktı?” diye. “Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu 1992 de 10 Ekimi Dünya Ruh Sağlığı Günü ilan etmiş. Bu nedenle Sağlık Müdürlüğü kurumlarda etkinlik olsun diye plan yapmış. Bize de bu gün düştü” dedi. O zaman anladım, Vehbinin kerrakesini.

Psikolojik dayanıklılık beni de düşündürdü. Psikolojik dayanıklılık hayatın değişen durumlarına karşı esnek olabilme, olumsuz duygularla başetme, eski hale gelme, başarılı olma yeteneği ve iyileşme anlamını taşıyor.Psikolojik dayanıklılığın ilgi alanlarında zor ve riskli hayat geçiren ancak başarılı olan insanlar, stres yaratan durumları bertaraf etme gücüne sahip ve çeşitli nedenlerle travma yaşamış insanlar yer alıyor. İşin uzmanları bu dayanıklılığın doğuştan olabileceği gibi sonradan da öğrenilebilen bir özellik olabileceğini söylüyor.

Psikolojik dayanıklılığı geliştirmek için benim de kafamda bazı önerlier gelişti. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum:

1. Hayatta önümüze çıkan engeller, zorluklar onu nasıl tanımladığımıza bağlı olarak iyi ya da kötü olabilir. Eğer onları bir talihsizlik, bizi yolumuzdan eden sorun olarak görürsek gerçekten o bir talihsizlik ve sorundur. Psikolojide buna kendini gerçekleştiren kehanet deniyor. Eğer engelleri bir fırsat, başarı merdiveninde bir basamak olarak görürsek onlar bizi yükselten bir şansa dönüşür. Uçurtma rüzgar engelini aşmaya çalıştığı için göklere çıkar. Rüzgarlı bölgede rüzgara karşı duvar mı öreceğiz yoksa rüzgar değirmeni mi yapacağız. Durumlar bizim bakış açımıza göre ya sorun ya da fırsattır. Yağmura kızabilirsin de yağmur altında dans da edebilirsin.

2. Hayatta her zaman umut vardır. Çiçero, “Bir yerde hayat varsa umutta vardır” der. Mitolojik hikaye pandoranın kutusundan tüm dünyaya kötülük yayılsa da kutuda kalan umut onlarla başetmemizi sağlar. Bizde umudu ayakta tutan sözler vardır. “Bir kapı kapanır, bir kapı açılır.” Yeter ki sen kapanan kapının ardından bakıp orada takılıp kalma. “Her derdin dermanı vardır.” “Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.” “Allah deldiği boğazı aç komaz” “Allah kerim” Bizim kültürde umutsuzluk günahtır.

3. Değişimi bir kaygı olarak değil hayatın gelişmesi yolunda bir basamak olarak görmemiz gerekir. Her değişim beraberinde bir belirsiz alan doğurur. İnsan ise alışılmışın güvenirliğinden dışarı çıkmak istemez. Kaygı duyar. Güvenli limanlardan çıkmadıkça yeni okyanuslar keşfedemeyiz. Hayat değişim ve gelişimle güzeldir. Değişikliği kaygı vasıtası değil gelişme unsuru olarak görürsek ruhsal direncimiz artacaktır.

4. İnsanları tanımlamaya değil tanımaya çalışalım. Yargılamaya, etiketlemeye değil, empati kurmaya çalışalım. O zaman daha rahat iletişim kurabiliriz. İnsan topluma yabancılaştıkça korkuları artar. Korkular insanı yönetmeye başlar. O zaman ruhsal direncimiz zayıflar.

5. Dostluklarımızı geliştirelim. Bir derdin yüreğini ancak dost bir yürek alır. Bizim psikolojik gücümüz sadece özgüven, özyeterlilik, bilgi, sorun çözme değil aynı zamanda dostlardan aldığımız manevi güçtür. İyi dostlarımızın olması için bizlerin iyi dost olması gerekir. Dostluklar erdem üzerine kurulur. İyi insanlar dost kötü insanlar işbirlikçi olur. Dostlarla edindiğiniz sinerji hayatın fırtınalarına karşı en güzel korunma limanıdır.

6. Ruhsal direncimizin artması için sorun çözme teknikleri, sıradışı düşünme teknikleri, öfke kontrolü, karar alma teknikleri, etkili iletişim, neşeli düşünme sanatı (mizah) gibi alanlarda bilgili ve bilinçli olmamız gerek. Yoksa hayatın travmaları karşısında tavır almakta zorlanırız. Yol yordam bilirsek istediğimiz menzile ulaşabiliriz. Bu menzil insanın mutluluğudur.

7. Kendimiz olmak. “Elalem ne der”in duvarlarına hapsolmamak. Başkalarının hoşlandığı maskelerle yaşamamak. Yani tepkisel değil, etkisel olmak. Eğer mutluluğumuz başarımız dış etkilere dayanıyorsa inisiyatif bizde olmaz. Bu nedenle gücümüzü kendi iç değerlerimizden almalıyız. Başkalarının beklentileriyle yaşamaktan vazgeçmeliyiz. Bilgimiz, sevgimiz, erdemimiz, özgüvenimiz, özsaygımız, içbarışımız olmalı. İçimizi olumlu duygularla doldurursak olumsuz duygular zemin bulamazlar. Olumlu duyguları oluşturmamız için ise okuyarak, düşünerek, iyi insanları dinleyerek edinebiliriz.

8. Geçmişe tutunup kalmaktan kendimizi korumalıyız. İnsan çoğu zaman geçmişte yaşadığı travmalarda takılır kalır. Geçmiş geçmiştir. Bir daha gelmeyecektir. Geçmişi değiştiremezsin ve silemezsin. Geçmişten sadece ibret ve ders alırsın. Eğer geçmişinle sürekli kavga edersen bugünü ve yarını kaybedersin. Ruhsal enerjin boşuna harcanmış olur. Geçmişteki bir derdi atlatmışsan bundan sevinç duyup şükretmelisin. O derdi gündeme taşıyıp bugünü ve geleceği berbat edilmemelidir. Geçmişteki olumsuz yanlarımızla ilgili olarak başkalarını ve kendimizi de affedip içimizdeki o tortuyu atmalıyız. İçimizde taşıdığımız kin nefret, düşmanlık yüreğimize yüktür. Çöpe atmalıyız. Taşımamalıyız. Yerine sevgi, şefkat, merhamet doldurmalıyız.

9. İnsanlara iyilik etmeliyiz. Aslında başkalarına yaptığımız iyilik önce kendimize yaptığımız iyiliktir. Bizde varolmayanı başkalarına vermeyiz. Başkalarına iyilik edebilmek için önce o iyiliği içimizde oluşturmamız gerek. Yani önce kendimize iyilik etmemiz gerek. Başkalarına kötülük edecek olursak da önce kendimize kötülük ederiz. Ancak içimizde o kötülüğü oluşturur sonra yansıtabiliriz. Onun için “kin taşıyan insan iki tabut hazırlasın” derler. Eğer içinizde iyilik yoksa ve bunu yansıtarak çoğaltmıyorsanız ruhsal direnciniz yani psikolojik dayanıklılığınız nasıl muhkem olabilir ki!.

10. Psikolojik dayanıklılık için farkındalık da çok önemlidir. Eğer psikolojik dayanıklılık ile ilgili olarak yaşadığımız travlamaları zorlukları, engelleri farkedersek ve yukardaki yöntemleri uygularsak bunları çözmemiz kolaydır. Sorunlarımıza bir de dışarıdan seyirci olarak bakalım. Charlie Chaplin “Hayat yakından bakıldığında trajedi uzaktan baktığınızda komedidir” diyor. Yaşadığımız dertlerin sadece oyuncusu değil aynı zamanda seyircisi de olabilirsek onları hafife alır alay edebilir komediye dönüştürebiliriz. Hayatı zor kılmak da kolay kılmak da elimizde, trajediye de dönüştürebiliriz komediye de. Onun için paradigmalarımızı gözden geçirmemiz gerekir. Düşünme biçimleri psikolojik dayanıklılık konusunda etkilidir.

Daha çok şeyler yazılabilir Ama yazı çok uzadı. Okunurluğunu daha fazla azaltmayım. Ruhsal direncinizin yüksek olmasını diliyorum.

Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Daha fazla bilgi için Çerez Politikası