Daha önceki yazımın devamı olarak, son zamanlardaki uygulamalardan dolayı ikincisini yazmaya karar verdiğim bu yazıyı meslektaşlarımla paylaşma imkânı veren Medimagazin’e teşekkür ederim.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) oldukça sık başkan değiştiren bir kurum olmanın yanında, son değişiklikle oldukça isabetli bir ismi Kurumun başına getirmiştir. Ancak, ilk zamanlardaki olumlu hava son zamanlarda kaybolmuş ve değişenin sadece isimler olduğu kanaatine neden olmuştur.

SGK kaynaklarının  ve konunun uzmanı yazarların SGK’daki açıkların kapandığına dair beyanlarına rağmen son günlerde 2014 yılının sağlıkta bazı tedbirlere gebe olduğu ve açığın 21,6 milyar lira olduğu söylenmektedir. “Nedir bu tedbirler?” diye düşünmeye başladığımızda ilk akla gelen alanlar diş-göz-fizik tedavi olmaktadır. Bunlara yapılan harcamalarda kısma olacak mı olmayacak mı, zamanla ortaya çıkacaktır.

Aslında sorun şu, sosyal devlet olmanın gereği olarak SGK açık veremez mi? Tabii ki verir ve vermeli de.

Yaşlı nüfus artıyorsa, maliyetli hastalıklarda artış varsa ve her şeyden önemlisi sağlıklı bir geri ödeme sistemi ve sağlığa yön veren kurumlarınız yoksa bu açıkların olması kaçınılmazdır. Sağlıkta  tam anlamıyla otokontrolün sağlanamadığı bir gerçektir. Ne özel hastanelerde ne de kamu hastanelerinde sağlıklı bir kontrolün  henüz yapılamadığı bir gerçektir.  SGK sağlıkta kontrolü hastane evraklarını ve reçeteleri kontrol olarak görmektedir, öte yandan özel hastanelerde alınan haksız fark ücretlerinin, devlet hastanelerinde kontrol edilmeyen faturaların, artan görüntüleme sayılarının önüne geçememişir.

Yüzde 30’larla başlayan fark ücreti bügün yüzde 200’e çıkmış, bu da vatandaşımıza bir “mobbing” olmuş mudur? Kanser, organ nakli, yanık tedavisi vs. hastalıklardan ilave ücret alınmadığı ve alınmayacağı beyan edilmekle beraber bugün İstanbul ve Ankara başta olmak üzere çoğu ilde bu hastalıklarda bile fark ücreti alındığı SGK tarafından bilinmiyorsa sağlıklı bir otokontrolün olduğu söylenebilir mi?

SGK’da çalışan hekim-eczacı-diş hekiminin, yaptıkları iş anlamında başka herhangi bir kurumda emsal görevleri bulunmamaktadır. 5502 sayılı Kanun’a istinaden  yüzde 700’e kadar ek ödeme alabilir, ifadesine rağmen bu oran yüzde 500’lerde tutulmuştur. Yine kanunda herhangi bir ayrım yokken ve yapılan iş aynı olduğu halde sanki bir hastane ortamı varmış gibi uzman hekime farklı, hekime farklı, eczacıya farklı ek ödeme verilmiş ve bu ayrım sonucu kurum içinde bir huzursuzluk hâkim olmuştur.

Aslında SGK içindeki Genel Sağlık Sigortası’nın görevi hastaların sağlık yapısı içindeki haklarını korumak ile devletin sağlıklı bir geri ödeme sistemi oluşturmasına yön vermek olmalıdır. Fakat görünen o ki, özel sağlık sigorta sistemine doğru gidilmekte ve son zamanlarda sağlıkta çokça gördüğümüz “Fark yok” reklamları ile hastalar özel sigortalara yönlendirilmektedir.

Peki, yapısal ve işlevsel olarak geri planda kalmış bir yapının sağlıkta otokontrolü sağlaması düşünülebilir mi?

Hekimleri, sağlık çalışanlarını ve hastaları hak kaybına uğratarak sağlıkta açığı kapatacağını sanmak hataların en büyüğüdür.

Aslında yapılması gereken etkili-sağlıklı bir otokontrol sağlamak, sevk sistemi başta olmak üzere döner sermaye yerine sabit geliri getirmek, oldukça fazla sayıda olan hastanelerdeki yönetici kadrolarını azaltmak, tıbbi malzeme giderlerini kontrol etmek, fatura kontrollerinin yanında saha kontrollerini de yapmak, tecrübeli ve yetişmiş sağlık personelinin özel hastaneler yerine devlet kurumlarında çalışmasını sağlamak, prof., doç. hangi hastanede olursa olsun özel muayenehane açmak isteyenleri kamuda çalıştırmamak  asıl önlemler olmalıdır.

2014 sağlıkta zor geçecektir, fakat 2014 yılından sonra alınacak her türlü tedbir  hastalara birer “mobbing” olacaktır.

Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Daha fazla bilgi için Çerez Politikası