Stephanie Simpson hoş bir kadın olduğunu biliyordu. Tezcanlı ve fevri patronları idare etmek konusunda da iyi olduğunu düşünüyordu. Kısacası Seattle’da yaşayan, 33 yaşında, iki erkek çocuğu annesi bir idari asistan olarak, işini en az diğer meslektaşları kadar iyi yaptığına inanıyordu. Ta ki maruz kaldığı kabadayılığa kadar… İlk başlarda her şey anlamsız esprilerden ibaretti. Toplantılarda müdürü “Sen dert etme, bunlar senin bilmediğin konular” gibi sözlerle onu susturuyordu. Bir süre sonra müdürüne hamile olduğunu söylediğinde, işe gireli uzun zaman geçmediği için “Bu konuda daha iyi plan yapmalıydın” gibi bir cevap aldı. Doğum izninden döndüğünde, nahoş sözler ve kişiliğine yönelik eleştiriler iyice arttı. Herkesin ortasında hamilelikten sonra daha iyi görünmeye başladığına dair sinsi ve aşağılayıcı iltifatlar ediyordu. Aklınca onu aşağılamaktı amacı. Bağırmak ve küfretmek artık günlük rutini içine girmişti. Öğle yemeği saatlerinde veya süt izni kullandığı sürelerde, ‘acil’ istekleri hiç bitmiyordu.

Stephanie Simpson’a uygulanan ayrımcılık, terfi istediğinde iyice ortaya çıkmış. Öyle ki kendisinin bu talebi “Annelik işleriyle meşgul” olduğu gerekçesiyle kabul edilmemiş. İkinci doğum izninden dönüşünde ise müdürü onun varlığını tamamen reddetmeye başlamış. “Beni artık görmezden geliyordu” diyor Stephanie ve devam ediyor: “Beni toplantılara dahil etmiyordu ve kilit mevkideki kişilere benimle konuşmamalarını söylüyordu. Onlara ‘bebek beyinli’ olduğumu anlatıyordu. Bunu ilk duyduğumda deliye döndüm, kafam karıştı ve korktum. İşimi yapamaz haldeydim.”

Kabadayılığın, okullarda sık rastlanan bir problem olduğunu biliyoruz. Ama iş yerlerinde de bir o kadar yaygın. İş Yeri Kabadayılığı Enstitüsü (Workplace Bullying Institute) kurucu ortağı Gary Namile, Amerika’daki durumu şöyle açıklıyor: “Çalışma hayatının içindeki yetişkinlerin yüzde 35’i kabadayılığa maruz kalıyor. Bu da 54 milyon kişi demek oluyor.” Araştırmalara göre kadınlar, erkeklerle karşılaştırıldığında daha fazla kabadayılığa uğruyor. Konu çalışan annelere geldiğinde ise oran birdenbire fırlıyor. Örneğin Amerikan Working Mother dergisinin okuyucuları arasında yaptığı araştırmaya göre, çalışan annelerin yüzde 55’i iş yerinde kabadayılık yaşamış. Çoğunluk da işini kaybetme korkusundan bu konuyu su yüzüne çıkarmaya çekinmiş. İşin ilginç yanı, patronlar ve müdürlerin yanı sıra çalışma arkadaşlarının da kabadayılık yapabiliyor olması. Yapılan hareketin ayırt edici özelliği ise tekrarlanan bir şekilde sözlü, hatta bağırarak, kişisel saldırılarda bulunarak kişiyi iş ortamında etkisiz hale getirmeye çalışmak. Bir işveren, müdür veya çalışma arkadaşı, kişisel nedenlerle hoşlanmadığı bir çalışanının her hareketini farklı şiddetlerde sürekli tenkit ediyor olabilir.

Yaşayanlara göre, iş yeri kabadayılığı kimi zaman cinsel tacizden daha kötü olabiliyor. Çünkü cinsel istismarı yasalara göre kanıtlamak çok daha kolay. Ama aşırı örnekler dışında, iş yeri kabadayılığı yasal bir davranış şekli olarak kabul ediliyor! Bu tür hareketler firmanın iç tüzüğüne bile aykırı olmayabiliyor; yine de hedef aldığı çalışana zarar veriyor.

Dedikoducu ekip arkadaşları
Jeannie Flynn’in hikâyesi de oldukça ilgi çekici. Flynn, ABD’nin Iowa eyaletinin banliyösünde ortaokul öğrencilerine kabadayılığı önlemeye yönelik eğitim veren bir öğrenmen olarak çalışıyordu. “Ama kabadayılık benim kendi çalıştığım departmanda vardı” diyor. Anlattığına göre bir grup öğretmen dedikodu yaparak diğerlerine karşı dışlayıcı bir tutum içerisindeymiş. “Birlikte çalışan, eğitim materyallerini paylaşan bir takım olmamız gerekiyordu. Ama değildik” diyor. 32 yaşındaki Jeannie Flynn iki yaşında bir çocuk annesiydi ve eşi iş nedeniyle sık sık seyahat ediyordu. Bu nedenle kamplaşma yaratan grubun üyeleri gibi geç saatlere kadar okulda kalamıyordu veya hafta sonları okula gidemiyordu. “Öğrencilerime ‘Birilerinin arkadaşı olmak için, olmadığınız şekilde davranmak zorunda değilsiniz’ diyordum ama şansa bak, bu benim kendi kendime mücadele verdiğim bir konu oldu.”

Kabadayılık üzerine çalışmaları bulunan Gary ve Ruth Namie’ye göre, kadınlar erkeklere göre takım çalışmasına daha yatkın oluyorlar; ama kabadayı değillerse! Kısacası kadın kabadayılar, erkek kabadayılara göre daha çekilmez oluyorlar. Fazlasıyla eleştirel olmak bir yana, bütün enerjilerini takım arkadaşlarını yıldırmaya ayırabiliyorlar, hatta böl ve yönet oyunlarıyla istediklerini ele geçirmeye çalışabiliyorlar.

Ne yapmalı?
Peki iş yeri kabadayılığı nasıl son buluyor? Amerika’da yapılan araştırmaya göre, bu sıkıntıyı çekenlerin yüzde 64’ü ya istifa ediyor ya da kovuluyor. Ne nedenle, insan kaynakları yöneticisine veya patrona giderek konuyu resmileştirmeden önce üç önemli adım olduğu belirtiliyor.

1. Problemin adını koyun. Bullying, mobbing, duygusal taciz veya aşağılanma… Her ne ise yaşadığınız şeyi meşru kılmak adına, ona bir isim verin. Böylece, pek çok kişinin düştüğü o kendini suçlama, kendini sorumlu tutma tuzağına düşmezsiniz.
2. Mola verin. İşin zehirli ortamından bir adım geriye çekilin. Böylece bazı işlerinizin üstesinden gelmek için farklı bakış açıları geliştirebilirsiniz.
– Psikolojik sağlığınız için bir uzmandan yardım alabilirsiniz. Sıkıntılarınız konusunda nasıl hareket etmeniz konusunda size yardımcı olacak, gitmenin mi kalmanın mı en doğru karar olacağına yalnız başınıza karar vermemiş olacaksınız.
– İş kanunlarını öğrenin. Eğer ayrımcılığa uğruyorsanız, yasal anlamda harekete geçmeniz gerekiyor olabilir.
– Yaşadığınız sorunun size ve şirkete ekonomik götürüsünü hesaplayın.
– Kaçış planınızı yapın: Yeni iş bakmaya başlayın.
3. İddianızı hazırlayın. Kabadayılık karşıtı konuşmalar yapın. Sonuç olarak size kabadayılık ve zorbalık yapan kişinin size olan duygusal zararlarının yanı sıra tüm şirketi nasıl etkilediğini vurgulayın. Şirketteki en üst düzey yöneticiden veya anlayışlı ve yetkili olduklarını düşünüyorsanız insan kaynakları uzmanınızdan randevu isteyin. Şirketinize doğru hamleyi yapmaları için fırsat tanıyın. Ama beklediğiniz sonucu alamazsanız, unutmayın fiziksel ve ruhsal sağlığınız en önemlisi; işten ayrılın. Başka yerde aynı sorunu yaşamayacaksınız!

Kabadayılık nedir?
İş Yeri Kabadayılığı Enstitüsü’ne göre kurbanları üzerinde ‘tekrarlanan ve sağlığa zarar veren kötü davranışlar’ olarak açıklanabilir. Ve şu gibi taktiklerle ilerler:
– Tehdit edici, aşağılayıcı, yıldırıcı, saldırgan davranışlar
– Sözlü taciz
– İşe müdahale ve işi sabote etme
“Bir çalışanın diğerine ne şekilde kabadayılık yapabileceğini gösteren uzun bir liste var. Gözlerini dikip bakmak da aşırı şiddet de bu listeye girer” diyor Stanford Üniversitesi’nden Prof. Dr. Robert Sutton. Avukat Eugene Pettis, son zamanlarda dijital kabadayılığın da büyüyen bir problem olduğunu belirtiyor: “Medya anında iletişime daha çok davet ediyor; bu da kişinin çevrimiçiyken daha agresif olmasına, yüz yüze söyleyemeyeceği şeyleri sanal olarak daha kolay söyleyebilmesine sebep oluyor.”

Şirketler ne yapabilir?
‘Kabadayısız İş Yeri’ kitabının yazarları Gary ve Ruth Namie, işte kabadayılığa son vermek için sekiz tasarı oluşturmuşlar. İşte bu maddeler:
1. İş yeri kültürünü değerlendirin. Kabadağılığın neden ve nasıl gerçekleştiğini bulun.
2. Kabadayılığı önlemek için yazılı bir şirket politikası oluşturun. Buna üst kademeden alta kadar herkesin uyması gerektiğini belirtin.
3. Kabadayılığa maruz kalanların şikayetlerini bildireceği resmi başvurudan önce, gayrıresmi kabadayılığa son verme mekanizmaları bulun.
4. Kabadayılığı düzeltmek, kişisel ve kurumsal hesap verebilirliğinizi güvence altına almak için resmi prosedürler yaratın.
5. Onarıcı adalet mekanizmaları geliştirin. Kabadayılık uygulayanların bu hareketlerini tekrarlamamaları gerektiği konusunda söz alın.
6. Kabadayılık yapanlarla anlaşma yapın ve bu konuda klinik uzmanların yardımını almalarını sağlayın.
7. Anti-kabadayılık politikaları ve bu sorunla karşılaştıklarında ne yapmaları gerektiği hakkında çalışanlarınıza eğitim verin.
8. Çeşitli ölçümlerle sorumlulukları optimize edin. Buna, çalışanların müdürlerinin davranışlarını değerlendirmesi de dahil. Bu ölçümleri terfi ve prim için de kullanabilirsiniz.

Türkiye’de mobbing
Bu noktada Türkiye’de kabadayılıktan (bullying) ziyade mobbing’in daha fazla bilinen bir terim olduğunu belirtmek gerek. Çünkü mobbing, çok daha ağır ve belli kriterleri olan bir tanımlama. Öncelikle Mobbing ile Mücadele Derneği Başkanı Hüseyin Gün’e mobbing ile bullying arasındaki farkı soruyoruz. “Mobbing terimi, iş yerlerinde yapılan psikolojik tacizi ifade ediyor. Mağdur ile psikolojik tacizi yapan zorba arasında örgütsel kurallar mevcuttur. Mobbing örgütsel ortamda şekillenen ve süreklilik gösteren bir kabalıktır. Bullying ise birçok ülkede mobbing kavramı yerine kullanılmakla beraber, genelde çocuklar arası akran zorbalığını ifade ediyor” diyor ve çocuklar arasındaki kabadayılığı anlatmaya devam ediyor: “Yaşça daha büyük ya da vücut bakımından daha iri çocuklar, kendilerinle baş edemeyecek kadar küçük, cılız veya yalnızlaştırdıkları çocuklara karşı fiziksel şiddet içeren eylemlerle psikolojik saldırılar yapıyorlar. Bu, çocukların ruh sağlığında derin yaralar açan bir saldırganlık türü. Aileler çocuklarının bullying mağduru olmaları durumunda ne kadar acı çektiğini çoğu kez anlayamıyor ve idrak edemiyorlar. Çocuğun orasında burasında yara bere yoksa, elbiseleri yırtılmış, defterleri toz toprak olmuş değilse sorun olmadığını düşünüyorlar. Halbuki çocuk bunların olmasından daha fazla acı ve ıstırap çekiyor olabilir. ABD’de bullying mağduru çocuklarla yapılan görüşmelerde, birçok mağdur çocuk, seyirci durumundaki diğer çocukların kendilerine acıyarak bakmalarının daha fazla acı verdiğini beyan etmiş. Çocuklar, anne ve babalarına, öğretmenlere yaşadıkları olayları kolayca anlatamazlar. Yetişkin olanlar bile iş yerlerinde yaşadıkları mobbingi dile getiremezken, çocuklardan bunu beklemek haksızlık olur. Çocuklar, kendilerine oyun alanlarında, sınıflarda, koridorlarda, tuvaletlerde, servis araçlarında yapılan zorbalığı tanımlayıp bir bütünlük içinde ifade edemezler. Kendilerine yapılan zorbalığın suç olduğunu ve mutlaka çözümünün olduğunu bilemezler. Çocuklar başlarına gelen felaketi yetişkinlere söylediklerinde misillime yapılmasından, adlarının ispiyoncuya çıkarılmasından, kendilerine inanılmamasından, anne ve babalarının çok üzülmesinden, kendini koruyamayan bir ezik çocuk damgası yemekten veya sadece korktukları için anlatmaktan çekinirler. Çünkü zorbalık yapan çocuklar, mağdur çocuğu tehdit ederler.”

Mobbing ile Mücadele Derneği’ne günde 10 ila 110 arasında başvuru oluyormuş. Şu an toplam 37 bin başvuru varmış. Başkan Hüseyin Gün 2010 yılından bu yana Türkiye genelinde en az 30 bin dava açıldığını tahmin ettiklerini belirtiyor: “Mobbing davaları Türkiye’de yeni bir alan. Ama çok güzel gelişmeler var. Mobbing mağdurları genelde davaları kazanıyor. Sorun, hukukçuların konuyu yeterince bilmemesi belki… Onlar da mobbing konusunda bilinçlenmeye çalışıyorlar. Derneğe yapılan başvurularda, mobbing mağdurlarının yüzde 60’ı kadınlara ait. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Alo 170 hattına 31 Aralık 2012 tarihi itibariye mobbing mağduru olduğu iddiasıyla başvuranların yüzde 63’ü özel sektörde, yüzde 37’si kamu sektöründe çalışıyor.”

YAŞAYANLAR ANLATIYOR:

“Çocuğumla ilgilenemeyecek haldeydim”
T.C. Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı Erzurum İl Gıda Kontrol Laboratuar Müdürlüğü’nde veteriner hekim olarak çalışan bir mobbing mağdurunun -kendi ifadesiyle- yaşadıkları: “Mobbing travmasını ağır olarak yaşadım, yaşamaya devam ediyorum. Hakaret ve aşağılama gördüm. Bana tuvalet karşısında çay ocağından bozma bir oda verildi. Müdürüm, amiri olurum korkusuyla ve amirlik vasfımı elimden almak için sürekli disiplin cezaları verdi. Ağır bir depresyon geçirdim. Bir kar tanesi olup güneşte uçuşup gitmeyi arzu ettim. Yaşam bana keyif vermez oldu. Uyuyamadım, ağlamaktan gözlerim şişti hep, kabuslarımda bana kötü davranan müdürümü görüyordum. Ama ben herkese saygılı oldum. Onlar bana küfrettiler, fiziksel olarak şiddet bile uyguladılar ama ben hukuk devleti ilkeleriyle hareket ettim. 657 sayılı devlet memuruyum. Çalıştığım kurumun en küçüğüydüm, eşimin sosyal statüsü, eğitimimin onlardan üst olması ve Erzurumlu olmamam, onlar için zulme layık olmama yetiyordu. Bana uyguladıkları bütün disiplin işlemlerini dava ettim; İl Disiplin Kurulu itirazımı yerinde buldu. Hatta Erzurum Valiliği, bana mobbing yapıldığını kabul etti.

Evliyim ama bu süreçte ailemle, eşimle, çocuğumla mutluluk yaşayamadım. Kızım dört buçuk yaşında. Ama benim bu yazışmalarım üç yıldan beri devam ediyor. Bana mobbing yaptığı sübuta eren kişiyi korumak için kendi bakanlığımın başmüfettişi, keyfi bir şekilde beni aynı ilde başka bir müdürlüğe tayin etti. Şimdi o işleme de dava açtım. Defalarca istifa etmeyi düşündüm. Bu süreçte çocuğumla ilgilenemeyecek duruma geldim; çocuğumdan çalınan gülücüklerin hesabını kim ödeyecek? Bana yapılanların soykırım örneğinin tekil bir uygulaması olduğunu düşünüyorum. Ama doğru hep bir tanedir. Eninde sonunda ortaya çıkacağına inanmak istiyorum.”

“Sürekli hakaret duyuyordum”
Bursa’da bir kamu kuruluşunda hemşire olarak çalışan P.E., 16 yıldır bu mesleği yapıyor. İki yıl önce başhemşiresi tarafından mobbing uygulamalarına maruz kalmış. Ve durumu hastane başhekimine bildirmiş. Sonrasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Başhekim, başhemşireyi şikâyet ettiğim için beni azarladı, kovmaktan beter etti. Başhemşire hakkındaki soruşturma talebimi, başhekim yardımcılarından birini görevlendirerek, istediği şekilde yönlendirip kapattı. Buna istinaden yasal süreçi başlatma kararı aldım. Mobbing uygulamalarına maruz kaldığım süreç, benim kadar ailemi de etkiledi. Süt iznim olmasına rağmen fazla mesaiyle çalıştırıldım. İşe gitmek tam bir işkenceye dönüştürüldü. Sürekli hakaret duyuyordum. En sonunda dayanılmaz hal alan mobbing saldırıları psikolojik sağlığımı da bozdu. Sürekli çocuklarıma bağırıyor, onların çocukca yaptığı hatalara tahammül edemiyordum. Yaklaşık bir sene psikolojik tedavi gördüm. Şimdi çok daha iyiyim.” Bunun üzerine P.E.’ye mobbingden nasıl kurtulduğunu soruyoruz. “Tam anlamıyla kurtulduğum söylenemez” diyor ve devam ediyor: “Fakat geçmişe göre şimdi daha iyi durumdayım. Kamu Hastaneler Birliği adıyla sağlıkta yapılan reform nedeniyle kadrolarda ciddi anlamda değişiklikler oldu. Yeni sistemde eski başhekim ve başhemşire görev alamadı. Yeni görev alanlar içinde başhemşire pozisyonunda olan yönetici, önceki yönetimde olduğu gibi çalışma koşullarımın diğer çalışanlardan fazla olduğunu kabul etmiyor. Oysa ben hem servis içinde herkesle aynı koşullarda aynı sayıda mesai ile çalışıyor, ayrıca aynı zamanda özellikli bir birim olan ürodinami biriminin de tüm sorumluluklarını yürütüyorum. O kadar kötü günler geçirdim ki, şimdi en azından hakarete uğramıyorum diye kendimi teselli etmeye çalışıyorum.”

“Aleyhime her türlü propaganda yapıldı”
İsminin yazılmasını istemeyen bir mağdur, öncelikle hukuki süreç devam ettiği için ismini gizlemeyi tercih ettiğini belirtiyor. Ve yaşadıklarını şu şekilde kaleme alıyor:
“Evli ve iki kız annesi bir mobbing mağduruyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum. Mobbinge maruz kaldığım birimde değilim şu anda. Büyük çırpınışlarla başka bir birime geçebildim. Büyük çırpınışlarla diyorum; çünkü bana zorbalık yapana destek olan seyirci konumundaki üst amirler zorbadan yana taraf oldular ve mağduriyetimi kat be kat artırdılar.

Benim mobbing sürecim hamile kalmamla başladı. Amirim hamileliği, bir suç olarak değerlendiriyordu. Şöyle ki, bu zorba, bebeğimin yaşam hakkını sorgulayan, özel yaşantıma müdahale eden söylemlerinin ardından, beni hamilelik sebebiyle işe yaramayan biri olarak değerlendirip, birimden hatta üniversiteden ayrılmam için rahatsız edici yazılı, sözlü, fiili tavır, hal ve davranışlarda bulundu. Bunu yaparken planlı davrandı, sürekli ve sistematik uygulamalarla beni canımdan bezdirdi. Öyle ki zaman zaman intiharı bile düşündüm. Bir yanımda yeni doğmuş kızım, diğer yanımda büyük kızım yatıyoruz. Kızlarım uyuyor, ben ise intiharı tek kurtuluş olarak görüyorum. Çocuklarımın geleceğini düşünemiyorum bile. İnsanın ruhuna bu denli işleyen böyle bir baskı, hayata olan bağlarını koparabiliyormuş demek.

Bu süreçte kızlarımla ilgilenmek yerine yorganın altında dizlerimi yukarı çekip, ağlamayı tercih ettim. Evliliğim de sıkıntıya girdi. Psikolojik destek almak zorunda bırakıldım. Ancak verilen ilaçlar süte geçtiğinden bu ilaçları düzenli kullanamadım. Bu noktada çifte eziyet yaşadım. İlacı alsam kendimi daha iyi hissedecektim. Ama o zaman da kızımı sütümden mahrum edecektim. Zaten yaşadığım sıkıntılı ve stresli süreçte sütümden de pek hayır gelmiyordu. Stresimi kızım hissediyordu herhalde ki, o da çok gergin bir bebekti. Benim küçük kızım anne karnında mobinge maruz kalmış, en küçük mobbing mağduru bence… Büyük kızımı sorarsanız, mobbing sürecinin içinde ilkokula başlayan altı-yedi yaşında bir çocuk olarak o da mobbingin anlamını bilen ‘en küçük bilge çocuk’ bence… Yaşıtlarının kelimeyi hiç duymadığı ama kızımın “Anne yine mi mobbing dilekçesi yazıyorsun, biraz benimle ilgilensene” diye yakındığı bir kız çocuğu…

‘Neler yapıldı?’ derseniz, bebeğimin yaşam hakkı ve özel hayatım sorgulandı. Geçimsiz, uyumsuz, çalışmayan, iş bilmeyen bir eleman olarak gösterildim. Çevremdekilerden ve esas işlerden izole edildim. Verilen işler, istenildiği sürede yapamayacağım işlerdi. Bir iş bitmeden diğeri verildi. Hamileyken beni zorlayıcı, bebeğimin yaşamını tehlikeye sokan işler istendi. Yok sayıldım. Doğum izinlerim, sağlık raporlarım sorgulandı. Bunlar üst makamlara şikâyet sebebi oldu.
Üst yöneticileri etki altına alarak, onların da benim aleyhime olumsuz düşünmelerini sağlayacak, hakkımda önyargı yaratmaya yönelik, sanki sorunun kaynağı benmişim izlenimi uyandıracak aleyhime her türlü propaganda yapıldı.
Yukarıda özetle bahsettiklerim, bir insanın nasıl aşağılandığının, nursuzlaştırıldığının, ezildiğinin, baskılandığının örnekleridir.

Peki ben ne yaptım bu süreç ve sonrasında? Benim en büyük adımım, müracaat ettiğim ‘Mobbingle Mücadele Derneği’dir.

Başkan Hüseyin Gün’ün desteği ve yönlendirmesiyle içine saplandığım bu eziyet batağından kurtuldum sayılır. Öncelikle yalnız olmadığımı gördüm. Mobbingin bir suç olduğunu, bir insan hakları ihlali olduğunu öğrendim. Mobbing sürecinde idare nezdinde hakkımda oluşturulmuş katılaşmış önyargının yansıması ve taraflı tutum sebebiyle hakkımda verilen kötü sicil ve cezalar sebebiyle de idare aleyhine açtığım idari davalarım devam ediyor. Bu süreç öyle ki, çok dik durup, çok mücadele etmek gerekiyor.”http://workingmother.com.tr/index.php/no-menu/item/462-onlar-i%C5%9F-yeri-kabaday%C4%B1lar%C4%B1

Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Daha fazla bilgi için Çerez Politikası