ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK KAVRAMI
http://www.makineihtisas.com/ogrenilmis-caresizlik-kavrami-.aspx

Sizinle bir kavramı paylaşmak ve bunun işletmelerle ilgisini irdelemek istiyorum.

Nedir Öğrenilmiş Çaresizlik?

Dr. Seligman ve çalışma arkadaşları tarafından bulunan bir psikoloji terimi olan
öğrenilmiş çaresizlik (learned helplessness), hayvanların ya da insanların,
karşılaştıkları olumsuz olaylar üzerinde kontrollerinin olmadığını düşündükleri
durumlarda ortaya çıkan apati (duygusuzluk) durumuna denir.

Bu rahatsızlığı olan kişi, daha önce yaşadığı olumsuzluklarla tekrar karşılaşmaktan kaçınmak için çaba sarfetmez. Seligman’a göre, bireyin olumsuz olaylara maruz kalmasıyla gelişen öğrenilmiş çaresizlik duygusu; motivasyonsuzluk, uyumsuzluk, pasiflik, depresyon, umutsuzluk, eylemlerin sebepleri ve sonuçlarıyla ilgili bir bağ kuramama gibi sorunlara neden olmaktadır.

Öğrenilmiş Çaresizlik Deneyi

1965’in başlarında, Martin E. P. Seligman deneyinde, herhangi bir deneye tabi tutulmamış 24 tane köpek aldı ve onları üç gruba ayırdı.

Birinci gruptaki köpeklere “kaçış grubu” adını verdi, beyaz bir kabinin içerisine yerleştirilmiş bir hamağa sarmalanmış bir halde yatarlarken, arka ayaklarından 500 voltluk zararsız bir elektrik şoku uyguladı. Bu gruptaki köpekler kabinde kafalarının bir yanındaki paneldeki bir düğmeye basarak şoku kesme imkânına sahiptiler.

Eğer 30 saniye içinde düğmeye basılamazsa şok kendiliğinden kesiliyordu. Bu köpekler düğmeye basmayı hızla öğrendiler ve gittikçe daha az sürede düğmeye basmayı başardılar.

ikinci gruba “boyunduruk grubu” adını verdi ve bunlar “kaçış grubu ile aynı şartlar altında şoka maruz bırakılıyorlardı. Ancak bu köpekler düğmeye bassalar bile şok kesilmiyordu. Bu köpeklere uygulanan şok süresi kaçış grubundaki bir köpeğe uygulanan kadardı. Böylece kaçış ve boyunduruk grubu aynı sürelerde şoka maruz kalıyorlardı. Ancak boyunduruk grubu panele bassa bile şok kesilmediği için 30 denemeden sonra paneldeki düğmeye basmaktan vazgeçiyordu.

Üçüncü gruptaki köpekler ise “kontrol grubuydu” ve herhangi bir şoka maruz kalmıyorlardı. 24 saat sonra tüm köpekleri kısa bir çitle iki bölmeye ayrılmış kapalı bir alana götürdüler. Köpeklere 10 kez şok veriliyor ve köpeklerin bu 10 denemenin birinde duvarın üstünden karşı tarafa atlayarak şoktan kurtulacakları umuluyordu. Kaçış grubu ve kontrol grubu kurtulmada hemen hemen aynı başarıyı gösterirken, “boyunduruk grubu” diğer gruplardan önemli ölçüde farklılık gösterdi. Bu gruptaki 8 köpeğin 6 sı 10 denemeden sonra bile duvarın üzerinden atlayıp şoktan kurtulamadı. Bir hafta sonra ise bu 8 köpeğin 5 i hala 10 denemenin herhangi birinde karşıya atlamayı beceremiyordu. Bu gruptaki köpeklerin %75’i neredeyse karşıya hiç atlayamıyor, %62,5’i ise yedi gün geçmesine rağmen hala başarısızlıklarını sürdürüyorlardı.

Deneyin sonuçları tuhaf biçimde ikinci gruptaki köpeklerin çaresiz olmayı öğrendiklerine işaret ediyordu. Öğrenilmiş çaresizlikle ilgili olarak hayvanlar üzerinde yapılmış diğer bazı ilginç deneyleri sizlerle paylaşmak isterim.

KÜÇÜK BALIKLARI YiYEMEYEN KÖPEKBALIĞI
Araştırmacılar bir köpekbalığını oda büyüklüğündeki bir cam bölmeye koymuşlar. Cam bölmenin diğer tarafında da balıklar var. Köpekbalığı ne tarafa gitse cam bölmeye çarpmış. Bir süre sonra cam bölmeye çarpmamayı öğrenmiş. Çünkü ne kadar uğraştıysa da diğer taraftaki balıklara ulaşamamış. Köpekbalığı 21. günden sonra cam bölmelere hiç çarpmamayı öğrenmiş. Bunun üzerine cam bölmeyi çıkarmışlar. Köpekbalığı oralı bile olmamış. Kendisinin sadece o bölme alanına kadar yüzebileceğini sanıyormuş. Artık diğer balıkları yiyemeyeceğini anlamış ve balıklara dokunamamış. Çünkü köpekbalığı çaresizliği öğrenmiş.

ZIPLAYAN PiRELER
Öğrenilmiş çaresizlikle ilgili psikologlar bir pire deneyi yaparlar. Pirenin ne kadar zıpladığını ölçerler ve 50 cm zıpladığını görürler. Pireyi yüksekliği 30 cm olan cam kavanoza koyarlar. Kavanozun ağzını kapatırlar. Kavanozun altından ısıtırlar. Pire ısındıkça zıplar ve zıpladıkça kapağa çarpar. Bir süre sonra pire kapağa çarpmamak için 29 cm sıçrar, düşer. Ama kapağa çarpmaz. Pire bunu alışkanlık haline getirdikten sonra kavanozun kapağını açarlar. Pire hala 29 cm sıçrıyor. Hâlbuki eskiden 50 cm sıçrardı. Pire bu deneyle 29 cm’ den fazla sıçrayamayacağını öğrenir. Bizler de çoğu zaman öğrenilmiş çaresizliği içselleştirir ve kendimizi olaylar karşısında “kurban” olarak algılarız. Böylece yaşamlarımızın sorumluluğunu diğerlerine veririz.

Çaresiz olduğumuzu düşünmek ve kurban rolünü oynamak bağımlılığa, bağımlılık da eylemsizliğe neden olacaktır. Diğer bir deyişle, mevcut durumumuzu ve bundan kaynaklanan rahatsızlıklarımızı çözmek için harekete geçmeden, gücümüzü yadsıyarak, başımıza gelenler için sadece başkalarını suçlama eğilimine gireriz.

Yaşadığımız olumsuzluklar onlar yüzündendir!
Aile düzenimizde, iş hayatımızda, toplumsal düzenimiz de değiştiremediğimiz, kontrol edemediğimiz ve bizi sıkıntıya sokan onlarca şey olabilir. Kontrol edebileceğimiz tek şeyin kendi duygularımız ve düşüncelerimiz olduğu gerçeğini kabul ettiğimiz an “kendimizle ilgili sorumluluk alma bilinci” oluşturmaya başlarız.

Sorumluluğun birçok anlamı vardır burada bahsedeceğim sorumluluk, kendi özümüzü, duygularımızı hatta acı çekişimizi bile kendimizin yarattığının farkına varmaktır. Bu sorumluluğu kabul etmeyen, çektiği sıkıntı için başkalarını suçlamaya devam eden bireyler için hayat sadece suçlamalardan ve savunmalardan ibarettir.

Oysaki kişisel değişim, kendi durumumuzun, mutluluk ve başarımızın başka birisi veya dış bir güçten değil bizden ve tercihlerimizden kaynaklandığının farkında olmayı gerektirir.

Çünkü biliyoruz ki; kendimizi değiştirebiliriz, yeni seçimler yapabiliriz, değerler sistemimizi yenileyebiliriz. Daha iyi hissetmek için bizi mutsuz eden kişilerden, olaylardan, mekânlardan uzaklaşma hakkımızı kullanabiliriz. Kendimiz olma sorumluluğundan kaçınmak için geliştirdiğimiz onlarca taktiği bırakabiliriz Diğerleri bazı şeyleri dayatabilirler ancak bir şeyi yapıp yapmama kararı ve o kararı uygulamak bizim irademiz altındadır. Sorumluluk almaya başladıkça başkalarını daha az suçlayacak, başkalarını daha az suçladıkça daha az öfkelenecek, daha az öfkelendikçe de gücümüzü değişim ve mutlu olmak için harcayacağız.

Şimdi gelin yukarıda yapılan deneyler ve sonuçlarını kendimize uyarlayalım. İşletmenizde sorunlarla boğuşurken ve çözüm bulmaya çalışırken kafanızda size engel olan düşüncelerinizi bir kenara bırakmakta fayda var. Sizler, öncelikle kafanızdaki öğrenilmiş çaresizlik duygusunu atmanız gerekmektedir.
Bu duygudan kurtulduğunuzda birçok şeyi başarabileceğinizi göreceksiniz.

Mesela:
• Bu çalışanlarla bir yere varamam.
• Biz kim, dünyaya mal satmak kim.
• Bu ihalede, bu kadar büyük firma varken, işi bize vermezler.
• Teknolojiye yatırım yapsam da bana ne getirisi olacak ki?
• Küçük olsun, benim olsun. Büyüsem de ne olacak ki?
• Bizim sektör, hiçbir sektöre benzemez. Ne yaparsan yap bazı şeyleri
değiştiremezsin.
• Biz babamızdan böyle gördük.
• Eski köye yeni adet mi getireceğiz?
• ve
• ve
• ve
• Biz ne kadar uğraşsak ta, büyümemiz ve gelişmemiz mümkün değil

Bunlar gibi olumsuz düşünceleri çoğaltabilirsiniz.

Öncelikle sizlere şunu tavsiye ediyorum; kafamızda bize engel olan ve yapacağımız veya yapmayı düşündüğümüz çalışmaları engelleyen bu duygudan sıyrılmamız gerekmektedir.

Kaynak: Mehmet Sayım Karacan / Mehdi BARAN PDR UZMANI / Saynur Nevres Kaya
http://www.turkceciler.com/forum/forum_posts.asp?TID=2433

Nazif Özdemir / Yönetim Danışmanı
nazifo@superonline.com
www.nazifozdemir.com
ŞUBAT 2010 Sayı 71

Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Daha fazla bilgi için Çerez Politikası