kararara.com – İçtihat Arama ve Paylaşım Forumu

İçeriğe geç

Formun Üstü


Gelişmiş arama

Formun Altı

İDARİ DAVA NASIL AÇILIR VE İDARİ DAVA DİLEKÇESİ NASILYAZILIR

Cevap gönder

Formun Üstü

 

Formun Altı

4 mesaj • 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

İDARİ DAVA NASIL AÇILIR VE İDARİ DAVA DİLEKÇESİ NASILYAZILIR

gönderen teoman » 08 Eki 2012, 02:02

 İdari Dava Nedir?
Devlet kurumları tarafından yapılan işlere karşı dava açılması demektir. Bu yolla açılan davalarda idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğu denetlenir, yerindeliği denetlenmez.
İdari Dava Hangi Mahkemede Açılır?
İdari davalar idare mahkemesinde, vergi mahkemesinde veya Danıştay’da açılır.
İdari Dava Nerede Açılır?
Dava konusu olan idari işlemin yapıldığı yerdeki mahkemede açılır (Özel kanunlarla yetki verilen durumlarda farklılıklar olabilir).
Dava Dilekçeleri Nereye Verilir?
Bulunduğunuz yerde idare ve vergi mahkemesi varsa doğrudan mahkemeye giderek elden teslim etmelisiniz. Dava harcı ve posta gideri alınacağını hesap ederek hazırlıklı gidiniz. Önceden mahkemeye başvurup harç ve posta giderinin ne kadar tutacağını öğrenmeniz yararlı olacaktır.
Bulunduğum Yerde İdare/Vergi Mahkemesi Yoksa Ne Yapmalıyım?
Dilekçenizi asliye hukuk hâkimliğine verebilirsiniz. Açacağınız dava Danıştay’ın yetki alanına giriyor ise, dilekçenizi varsa idare ve vergi mahkemesi başkanlıklarına, yoksa asliye hukuk hâkimliklerine verebilirsiniz.
Yurtdışındayım; Dilekçe Vermek İçin Türkiye’ye Gelmek Zorunda mıyım?
Hayır. Türk konsolosluklarına dilekçenizi verebilirsiniz.
İdari Dava Hangi İşlere Karşı Açılır?
İdarenin hukuka aykırı olarak gerçekleştirdiği iş ve işlemlerin iptali ve uğranılan zararın tazmini için açılır. Dava açılması için ilgili işin idare (bir kamu kurumu) tarafından yapılmış olması gerekir. Ayrıca bu işlemin kesin olarak tamamlanmış olması gerekir. Eğer idari işlem devam ediyorsa, başka bir makamın onayına ihtiyaç varsa, veya verilen karara karşı başvuru yaparak kararın değiştirilmesini talep etmek imkanı varsa o işlem kesin olarak tamamlanmamış demektir. Önce idari yolların tamamının bitirilmesi gerekir. İdari eylemlerden hakkınız ihlal edilmiş ise idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendiğiniz tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarınızın yerine getirilmesini istemeniz gerekir.
İdari Dava Hangi Sürede Açılır?
İdare tarafından size yazılı bildirim (tebligat) yapılmasını takiben vergi mahkemelerinde 30, idare mahkemelerinde veya Danıştayda 60 gün içerisinde dava açmanız gerekir. Bu süreler dışında özel kanunlarda düzenlenen dava açma süreleri de vardır.
Bana Tebligat Yapılmadı, Ne Olacak?
Eğer idareye başvurduğunuz halde size 60 gün içinde cevap verilmez ise talebiniz reddedilmiş gibi hareket etmeniz gerekir. Dava açma süreniz idareye başvurunuzun üzerinden 60 gün geçtikten sonra işlemeye başlayacaktır.
Talebime Net Bir Cevap Alamadım, Ne Olacak?
İdare, yaptığınız başvuruya 60 gün içerisinde cevap verdiği halde cevabın kabul veya red anlamını taşıyacak açıklıkta olmadığı hallerde, doğrudan dava açabilir veya idarenin işlemi tamamlaması için bekleyebilirsiniz. Bekleme süresi 6 ayı geçemez. 6 aylık süre tamamlandıktan sonra 60 gün içinde dava açmazsanız dava açma hakkınızı kaybedersiniz.
Tebligat Elime Geçmedi, Ne Olacak?
Adresiniz bulunamadığı için ilan yoluyla tebligat İdari Davaların yapılmış olabilir. Son ilan tarihinden sonra 15 gün içerisinde dava açmanız gerekir. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Bu durumun aleyhinizde sonuçlar doğurmasını önlemek için adres bilgilerinizi mutlaka nüfus müdürlüklerine bildiriniz.
Tamamlanmamış Bir İşlem Aleyhine Dava Açarsanız Ne Olur?
İdari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilen kişilerin dava açmadan önce ilgili idareye başvurmaları ve idareden ön karar almaları gerekir. Aksi halde mahkeme tarafından dava dilekçesinin ilgili mercie tevdiine karar verilir.
Dava Dilekçenizde Bulunması Gerekenler Nelerdir?
İdari yargı mercilerine verilecek dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunmalıdır. Aksi halde dava dilekçenizin reddine karar verilebilir.
1. Adınız soyadınız, T.C. kimlik numaranız, açık adresiniz
2. Karşı tarafın adı, adresi
3. Mümkün olduğunca açık ve öz şekilde yazılmak kaydıyla;
a. Davanızın konusu
b. Davayı açma nedeniniz
c. Talebiniz (dava sonucu elde etmek istediğiniz sonuç)
d. Yasal dayanaklarınız
e. Delilleriniz:
i. Dilekçeniz arkasına delil listesi ekleyerek tüm delillerinizi sıra ile yazınız
ii. Elinizde olan delilleri dilekçeniz ekinde sıra numarası vererek sununuz
iii. Elinizde olmayan delillerin nereden temin edileceğini açık şekilde yazınız
f Dava konusu işlemin tarafınıza yazılı bildirim tarihi
g. Vergi davalarında davanın ilgili bulunduğu verginin veya vergi cezasının türü ve yılı tebliğ edilen ihbarnamenin tarihi ve numarası ve varsa mükellef hesap numarası
h. Varsa dava konusu ile ilgili içtihatlar (önceki kesinleşmiş mahkeme kararlarından örnekler)
Dilekçe Nasıl Hazırlanmalıdır?
Dilekçeniz davada en önemli aracınızdır. Gereğinden uzun yazılması, gereksiz ayrıntılara boğulması, çok eski ve davayla ilgisiz geçmişten başlayarak olayın anlatılması davanıza zarar verebilir. Aynı şekilde gereğinden kısa yazılmış, önemli hukuki noktaları atlanmış bir dilekçe de davanıza zarar verebilir. Bu nedenle dilekçenizin özenle hazırlanmasını sağlamak sizin sorumluluğunuzdur. Dilekçe karşı tarafın sayısından bir fazla olacak şekilde düzenlenir ve verilir. Bir avukatın/hukukçunun yardımını almanız yararlı olacaktır.
Avukat Tutmak Zorunlu mudur?
Avukat tutmak zorunlu değildir. Herkes kendisini ilgilendiren konularda dava açmak hakkına sahiptir. Ancak dava açmanın ciddi sonuçlar doğurabileceğini göz önünde tutmanız gerekir. Mali durumunuz avukat tutmaya uygun değilse bulunduğunuz il Barosuna başvurarak “Adli Yardım” kapsamında ücret ödemeksizin avukat atanmasını talep etme hakkına sahip olduğunuzu unutmayınız. Bu konuda lütfen “Adli Yardım” Nasıl alınır nasıl müracaat edilir forumlarımızda açıklanmıştır.
Dava Nasıl Açılır?
Yukarıda maddeler halinde sayılan hususları içeren dilekçenizle ilgili mahkemeye başvurunuz. Mahkeme görevlileri yatırmanız gereken harç tutarını ve vermeniz gereken posta giderini hesaplayarak size bildireceklerdir. Harcı yatırdığınıza dair makbuzu ve gereken tutarda posta pulunu dilekçeniz ile birlikte teslim ettiğinizde davanız açılmıştır. Size teslim edilecek belgede davanızın görüleceği mahkeme (Örneğin; Ankara 2. İdare Mahkemesi) ve davanıza ait “esas numarası” bulunacaktır. Esas numarası davanın açıldığı yıl ve dosyanın o yıl içinde açılan kaçıncı dava olduğunu gösteren iki bölümden oluşmaktadır (Örneğin; 2009/198). Bu aşamadan sonra yapacağınız tüm işlemleri o mahkeme ile ve belirtilen “esas numarası” ile yapmanız gerekir. (Örneğin; Ankara 2. İdare Mahkemesi Esas No:2009/198)
Adresim Değişirse Ne Olur?
Mahkeme sizinle posta aracılığı ile iletişim kuracaktır. Bu nedenle adresiniz değiştiğinde vakit kaybetmeksizin yeni adresinizi bir dilekçe ile mahkemeye vermeniz gerekir. Adresinizde bulunamadığınız takdirde mahkemenin olası taleplerinden haberdar olamayacağınız için bu talepleri yerine getirmeniz mümkün olmayacaktır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinize, bilinen en son adres olarak tebligat yapılır. Bu adreste hiç oturmamış olsanız veya adresten ayrılmış olsanız bile, tebliğ memuru tebliğ edilecek evrakı, o yerin muhtarı veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder. Ayrıca teslim edilen yerin adresini ihbarnameye yazarak, bu ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. Kapıya yapıştırma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
Dava Açtığımda İlgili İşlem Kendiliğinden Durur mu?
Bir hakkınızın ihlal edildiğini düşünerek idare mahkemesine dava açtığınızda idarenin o işlemi durmaz. Bunu mahkemeden ayrıca talep etmeniz gerekir. Mahkeme idarenin o işleminin hukuka açıkça aykırı olduğunu ve telafi edilmesi imkânsız zararlar doğuracağını tespit ederse bu sonuçların doğmasını önleyecek bir tedbir olarak “yürütmenin durdurulması” yoluna gider.
“Yürütmenin Durdurulması” Ne Demektir?
İdarenin dava konusu ettiğiniz işleminin dava sonuçlanıncaya kadar dondurulması anlamına gelir. Örneğin; evinizin yıkılmasına karar verilmişse ve siz bu kararın hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız idare mahkemesine başvurarak evinizin yıkılmasına dair kararın iptal edilmesini talep edebilirsiniz. Ancak dava sonuçlanıncaya kadar eviniz çoktan yıkılmış olacağı için davayı kazansanız bile adalet yerine gelmiş olmayacaktır. Bu gibi durumlarda dava açarken “yürütmenin durdurulmasını” talep etmeniz gerekir. Dilekçenizin konu kısmına ve talep kısmına mutlaka “yürütmenin durdurulması taleplidir” ibaresini koymanız gerekir.
Örnek.
…………………………. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
‘’Yürütmenin Durdurulması Taleplidir.’’
DAVACI : Adı ve Soyadı ( T.C.No:………. ) Açık adresi.
DAVALI : Milli Eğitim Bakanlığı (İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü)
DAVANIN KONUSU : Davalı idare tarafına ………. Üniversitesinden ……… Enstitüsü den alınan ‘’Ders aşamasında olduğumu ve derslerde %70 devam zorunluluğunu gösteren Öğrenci Belgemi’’ dayanak gösteren ve benim bulunduğum ilde çalışmam gereken süreyi tamamlayarak ve atama şartlarına sahip olarak atama hakkına haiz iken beni bu haktan açık bir şekilde yaralanabileceğimi gösterir dilekçeyle öğrenim gördüğüm ………… İline Öğrenim Özrümden dolayı yer değiştirme işlemimin yapılması istemime karşı, Davalı idarenin 23.08.2012 tarih ve B.08.0.İKG.0.01.03………….. sayılı RED CEVABININ iptali isteminden ibarettir
İPTALİ İSTENİLEN İDARİ İŞLEM: …………. İline Öğrenim Özrümden dolayı yer değiştirme işlemimin yapılması istemime karşı, Davalı idarenin 23.08.2012 tarih ve B.08.0.İKG.0.01.03.00-………….sayılı RED CEVABININ iptali isteminden ibarettir
TEBLİĞ TARİHİ : . 04/09/ /2012
DAVANIN İZAHI : Bakanlığın tayini ile ……….. tarihinde itibaren ………İli/ilçesi ……. İlkokulu’nda ………… olarak görev yapmaktayım. …………… Üniversitesi ……….. Entitüsü ……………….. Öğrencisi olup; ‘’Ders aşamasında olduğumu ve derslerde %70 devam zorunluluğunu gösteren Öğrenci Belgemi’’ dayanak gösteren ve benim bulunduğum ilde çalışmam gereken süreyi tamamlayarak ve atama şartlarına sahip olarak atama hakkına haiz iken beni bu haktan açık bir şekilde yaralanabileceğimi gösterir dilekçeyle öğrenim gördüğüm Malatya İline atamamın yapılması için Davalı İdareye yaptığım başvuru dava konusu işlemle reddedilerek mağduriyetime sebep olunmuştur. Dava konusu işlemde Hukuka uyarlık bulunmamakta olup, iptal edilerek mağduriyetimin giderilmesi hakkaniyet gereğidir. Anayasadan doğan ve Yönetmelikle verilen bir hak kılavuz ile alınmaktadır. ***Normlar Hiyerarşisinde Kılavuzlar yönetmeliklere aykırı olamaz. Milli Eğitim Bakanlığının yeniden yapılandırılması ile ilgili 14.09.2011 tarih ve 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri hakkındaki Kanunun Hükmünde Kararnamenin 37/3. Maddesinde ;“Öğretmenlerin Bakanlıkça belirlenen hizmet bölge veya alanlarında en az üç eğitim öğretim yılı görev yapması esastır. Bunların yer değiştirme suretiyle atamaları her yıl yapılan atama plan ve programları çerçevesinde eğitim öğretim faaliyetlerini etkilemeyecek şekilde sonuçlandırılır. Bakanlıkça belirlenen özür gruplarına bağlı yer değiştirmeler ise yaz tatillerinde yapılır.”denilmektedir. Bakanlık tarafından belirlenen özür gruplarının ***Ne olduğu; YÖNETMENLİKLE (35.Madde ve 38 Madde ile) belirlenmiştir.
Şöyle ki; 2012 Öğretmenlerin Özür durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzda Öğrenim Özrü sebebi ile yer değişikliği hakkı açık bir şekilde verilmemiştir. Ama 2012 Öğretmenlerin Özür durumuna Bağlı Yer değiştirme Kılavuzu’nun 1. GENEL AÇIKLAMALAR Kısmının 1.19. Maddesi’nin; ‘’Bu kılavuzda yer almayan hususlarda Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği, diğer ilgili mevzuat ve Bakanlık açıklamaları çerçevesinde işlem yapılacaktır.’’ Zaten anılan kılavuz MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖĞRETMENLERİNİN ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME YÖNETMELİĞİ esas alınarak hazırlanmıştır. Bu yönetmeliğin “Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirmeler” başlıklı 35. Maddesinde “Öğretmenler, sağlık, eş ve öğrenim durumu özürleri nedeniyle özür gereklerinin karşılanabileceği yerlere yer değiştirme isteğinde bulunabilirler. Ancak bu özürler nedeniyle yer değişikliği istekleri, hizmet gerekleri ile özür durumlarının birlikte karşılanması temelinde değerlendirilir.” denilmektedir.
Aynı zamanda; Davalı Bakanlık 2012 Öğretmenlerin Özür durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzda tarafıma öğrenim özründen yararlanma imkanı verilmemiştir. Bu işlem, Uluslararası Hukuka, T.C. Anayasası’na ve Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğine aykırıdır.
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ ( 26.MADDESİ)
26. Maddesi’nde ;“Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.”
T.C. ANAYASASI: (MADDE 42, MADDE 10)
“Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlıklı;
MADDE 42– (1) “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.”
“Kanun önünde eşitlik” başlıklı;
MADDE 10.– “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet Organları ve İdare Makamları Bütün İşlemlerinde (…)* kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖĞRETMENLERİNİN ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME YÖNETMENLİĞİNİN ( MADDE 35,MADDE 38)
“Özür durumuna bağlı yer değiştirmeler” başlıklı;
MADDE 35 – (1) “Öğretmenler, sağlık, eş ve öğrenim durumu özürleri nedeniyle özür gereklerinin karşılanabileceği yerlere yer değiştirme isteğinde bulunabilirler.”
“Öğrenim durumu özrü” başlıklı;
MADDE 38 – (1) “Bu Yönetmelikle öngörülen zorunlu çalışma yükümlülüğünü tamamlayan öğretmenlerden; yurt içindeki yüksek öğretim kurumlarında bilimsel hazırlık, yabancı dil hazırlık ve tez dönemi dâhil tezli/tezsiz yüksek lisans veya doktora eğitimine kayıtlı olan öğretmenler, lisansüstü öğrenim gördükleri yükseköğretim kurumlarının bulunduğu yere görev yerlerinin değiştirilmesini isteyebilirler.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yukarda belirtilen yasal düzenlemelerde, eğitim-öğrenim hakkı güvence altına alınarak, Öğretmenlere Öğrenim Özrüne Bağlı Yer Değişikliği hakkı getirilmiş iken, Davalı idare tarafından Öğrenim Özründen yer değişikliği ise engellenmiştir. Bu durum Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık arz etmektedir.
Öğretmenlerin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğine olarak düzenlenen 2012 Öğretmenlerin Özür durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzda dayanılarak haklı başvurum idare tarafından hukuka aykırı olarak reddedilmiştir. Oysa 06.05.2010 tarihli Öğretmenlerin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin ilgili maddesinde çok açık bir şekilde “Öğretmenler, sağlık, eş ve öğrenim durumu özürleri nedeniyle özür gereklerinin karşılanabileceği yerlere yer değiştirme isteğinde bulunabilirler. Ancak bu özürler nedeniyle yer değişikliği istekleri, hizmet gerekleri ile özür durumlarının birlikte karşılanması temelinde değerlendirilir.” hükmüme yer verilmiştir. Ancak ilgili yönetmelikten sonra çıkarılan ve açıkça yönetmeliğe göre eksik düzenlenen 2012 Öğretmenlerin Özür durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzunda bile 1. GENEL AÇIKLAMALAR Kısmının 1.19. Maddesi’nin; ‘’Bu kılavuzda yer almayan hususlarda Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği, diğer ilgili mevzuat ve Bakanlık açıklamaları çerçevesinde işlem yapılacaktır.’’ İbaresi bile varken bunu ve ilgili yönetmelik açık ve net bir şekilde belirten tayin istemli dilekçeme bile bu kılavuza dayanılarak haklı başvurum reddedilmiştir.
Bu kadar açık net olan yönetmenlik ve yasal düzenlemelere rağmen benim eğitim özründen yer değişikliğim engellendi. Bu durum Anayasanın Eşitlik İlkesinde aykırılık arz etmektedir. Yapılan bu işlemde İdare, açıkça Anayasanın 42. Maddesi ve MEVCUT Yönetmeliğe aykırı hareket ederek mağduriyetime sebebiyet vermiştir. İdarenin tesis etmiş olduğu bu işlem keyfi hareketinin bir neticesidir. Bu kapsamda işlemin iptali zaruri hale gelmiştir.
Hukuksal olarak İdarece tesis edilen işlemlerin sürekli ,tutarsız ve ani bir şekilde değişmesi, hukuki istikrar ve belirliliği yok ederken, bu değişikliklerin geçmişte tamamlanmış ve/veya kazanılmış haklara geriye dönük olarak uygulanması belirlilik ve istikrarın yanı sıra hukuki güvenliğin de zedelenmesine sebep olmaktadır. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk kurallarında sık sık değişiklikler yapılarak hukuki istikrarı ve belirliliği yok eden kurallar ihdas edilmemesi, geriye yürüyen kuralların kazanılmış haklara dokunmadan bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alması gerektiğini ifade eder. Henüz mevcut olmayan ve dolayısıyla ilgililerin bilmediği bir dönemde bir idari işlemi uygulamak hukuk güvenliğini sarsar. Hukuki güvenlikten bahsedilebilmesi için öncelikle hukuk kurallarının öngörülebilir olması gerekir. Hukuki güvenlik sadece bireylerin devlet faaliyetlerine duyduğu güveni değil, aynı zamanda yürürlükteki mevzuatın süreceğine duyulan güveni de içerir. Anayasa Mahkemesi’ne göre ise hukuksal güvenlik, yasal ilkelerin getireceklerinin bilinir ve varsayılır olması, bireylerin geleceklerini yasal kuralları incelediklerinde çözebilmeleridir. Hukuki güvenlikten bahsedilebilmesi için öncelikle hukuk kurallarının öngörülebilir olması gerekir. Bu durum hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu kadar Anayasa’nın 5. maddesiyle devlete yüklenen, vatandaşların refah, huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlama, maddi ve manevi varlıklarını geliştirmek için gerekli ortamı hazırlama ödevinin bir sonucudur. Yıllardır verilen bir hak olan Öğrenim Özrü ortada yönetmelikle yapılmış bir düzenleme olmaksızın kılavuz ile eğitim çalışanlarının elinden alınmıştır. Tesis edilen işlem açık ve net olarak hukuka aykırıdır ve iptali gerekmektedir.
Öğretmenlerin daha iyi yetişmeleri, bilgi ve birikimlerini artırmaları ve mesleki kariyerleri açısından yüksek lisansın ne denli önem arz ettiği ortadadır. Oysaki 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararnamede ve Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde yer alan ‘özür grubu’ ifadesi; sağlık, eş ve öğrenim durumu özürlerini kapsamaktadır. Öğretmenlerin daha iyi yetişmeleri, bilgi ve birikimlerini artırmaları ve mesleki kariyerleri açısından yüksek lisansın ne denli önem arz ettiği ortadadır. Böyle bir durumda Anayasanın 42. maddesi ,652 sayılı KHK ve YÖNETMENLİKLE ‘öğrenim durumu özrü’ne yer verilmesine rağmen kılavuzda bu yönde bir hükme yer verilmemesi hak ihlali teşkil etmektedir. Yapılan bu uygulama eğitim özrü sebebi ile yer değiştirme isteyen öğretmenlerin alanlarında ya da alanları dışında kendilerini geliştirmelerinin engellenmesidir. Eğitim ve Öğretimin kalitesinin artırılması için öğretmenlerin lisansüstü öğrenim görmeye teşvik edilmesi gerekli iken bu şekilde bir işlemin yapılması eğitim ve öğretim için var olan bir bakanlığa hiç yakışmamaktadır. Anayasanın 42. maddesinin 1. fıkrasında, “kimsenin eğitim ve öğretim haklarından yoksun bırakılamayacağı” belirtilmektedir. Yönetmelikle verilen bir hak kılavuz ile alınmaktadır. ***Normlar Hiyerarşisinde Kılavuzlar yönetmeliklere aykırı olamaz. Milli Eğitim Bakanlığının yeniden yapılandırılması ile ilgili 14.09.2011 tarih ve 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri hakkındaki Kanunun Hükmünde Kararnamenin 37/3. Maddesinde “Öğretmenlerin Bakanlıkça belirlenen hizmet bölge veya alanlarında en az üç eğitim öğretim yılı görev yapması esastır. Bunların yer değiştirme suretiyle atamaları her yıl yapılan atama plan ve programları çerçevesinde eğitim öğretim faaliyetlerini etkilemeyecek şekilde sonuçlandırılır. Bakanlıkça belirlenen özür gruplarına bağlı yer değiştirmeler ise yaz tatillerinde yapılır.”denilmektedir. Bakanlık tarafından belirlenen özür gruplarının Ne olduğu; YÖNETMENLİKLE (35.Madde ve 38 Madde) belirlenmiş ve buna dayanarak Kılavuz yayınlanmıştır.
Yukarıda maddelerinden söz edilen Yönetmelik halen yürürlüktedir. O zaman bakanlıkça yönetmelikte var olan düzenlemeye göre hareket etmek zorundadır. Keyfi olarak yönetmeliği görmezden gelmek istediği durumda başvuru hakkı verirken istemediği durumda vermemek Hukuki güven ilkesine aykırılık arz etmektedir.
Davalı idare 2012 Öğretmenlerin Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzu’na dayanılarak haklı başvurum idare tarafından hukuka aykırı olarak reddedilmiştir. Eksik düzenlenen 2012 Öğretmenlerin Özür durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzunda bile 1. GENEL AÇIKLAMALAR Kısmının 1.19. Maddesi’nin; ‘’Bu kılavuzda yer almayan hususlarda Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği, diğer ilgili mevzuat ve Bakanlık açıklamaları çerçevesinde işlem yapılacaktır.’’ İbaresi bile varken bunu dilekçemde açık ve net bir şekilde belirttiğim halde başvurum red edilmiştir. Oysa 06.05.2010 tarihli Öğretmenlerin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin ilgili maddesinde çok açık bir şekilde “Öğretmenler, sağlık, eş ve öğrenim durumu özürleri nedeniyle özür gereklerinin karşılanabileceği yerlere yer değiştirme isteğinde bulunabilirler. Ancak bu özürler nedeniyle yer değişikliği istekleri, hizmet gerekleri ile özür durumlarının birlikte karşılanması temelinde değerlendirilir.” hükmüne yer verilmiştir. HALEN BUGÜN İTİBARİ İLE YÜRÜLÜKTE OLAN (YANİ HAYATTA OLAN) bu yönetmenlik ile Davalı İdare , bu yönetmenlik halen yürürlükteyken ve bu yönetmenliğe dayanarak atama kılavuzları hazırlanırken ve atamalar yapılırken ANAYASANIN EŞİTLİK İLKESİNE ve MEVCUT YÖNETMENLİĞE açıkça aykırı davranmış ve benim bulunduğum ilde çalışmam gereken süreyi tamamlayarak ve atama şartlarına sahip olarak atama hakkına sahip iken beni bu haktan açık bir şekilde mağdur etmiştir. Davalı İdare hem Anayasanın 42. Maddesini, hem İnsan Hakları Sözleşmesini (26.Maddesi) ve en Önemlisi Mevcut Yönetmenliği (35 ve 38. Maddesi’ni) ve aşağıda belirtilen Hukuksal emri de yok saymıştır.
“Kanun önünde eşitlik” başlıklı;(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.)
’’Devlet Organları ve İdare Makamları BÜTÜN İŞLEMLERİNDE (.)* kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.’’ Hukuksal emri dikkate almamıştır.
Kozalist niteliği gereği, hukuk devletinin içinde yer alan tüm Tüm Hukuksal Varlıkların ,her ne şekil olursa olsun bütün davranışlarının hukuka uygun bir sebebe dayalı olması zorunlu olduğundan; Anayasamızın 42. Maddesi ,İnsan hakları sözleşmesi,KHK ve Öğretmen Atama yer değiştirme yönetmenliğinin (35 ve 38. Maddesi) hukuksal ve dinamik bir vücutken bu hukuksal varlıklar yok sayılarak benim bulunduğum ilde çalışmam gereken süreyi tamamlayarak ve atama şartlarına sahip olarak atama hakkına haiz iken beni bu haktan açık bir şekilde mağdur etmiştir , mağdur olduğumdan 2577 Sayılı Yasanın 27. Maddesinin 2 Numaralı Bendi gereğince “idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.” denilmektedir. Ayrıca 27. Maddesinin 4 Numaralı Bendi, “Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 16. maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur eliyle yapılmasına da karar verilebilir.” hükmüne amirdir. Dava konusu işlem açıkça hukuka aykırı olduğundan ve söz konusu atama işleminin yapılmaması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğacağı aşikâr bulunduğundan dolayı; 27. Maddede aranılan şartların da oluştuğu dikkate alınarak, davalı idarenin savunması alınmaksızın yürütmenin durdurulması kararın verilmesi gerekmektedir.
Yukarıda izah ettiğim nedenlerle işbu davanın açılması zarureti hasıl olmuştur
Takdir Mahkeme’nindir.
HUKUKİ SEBEPLER : T.C. Anayasası ( 42. Maddesi ), İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi( 26. Maddesi), 14.09.2011 tarih ve 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri hakkındaki KHK, Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenleri Atama ve Yer Değiştirme Yönetmenliği ( 35 Maddesi ve 38 Maddesi ) vs. ilgili tüm yasal mevzuat.
DELİLLER : Hizmet Belgesi, Öğrenim belgesi, 23.08.2012 tarih ve B.08.0.İKG.0.01..03.00-………….. sayılı işlem, MEBBİS’de Başvuru hakkı verilmediğine dair Ekran çıktısı, Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği, 2012 Öğretmenlerin Özür durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzunun 1. GENEL AÇIKLAMALAR Kısmının 1.19. Maddesi, vs Hukuki deliller.
SONUÇ VE TALEP : Yukarıda arz ile izahına çalıştığım ve mahkemenin re’sen gözeteceği sair hususlar nedeni ile;
1) Çalıştığım Kurumun İdaresine dilekçe ile başvurarak ve Üniversite Öğrenim belgesini de ibraz ederek Öğrenim Özrümden dolay yer değiştirme işlemimin yapılmasına dair talebime karşı Davalı idarenin 23.08.2012 tarih ve B.08.0.İKG.0.01.03………./………. sayılı RED CEVABININ İPTALİNE ,
2) Tüm yargılama harç ve masrafının karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesi hususunda gereğini saygılarımla arz ile talep ederim.
DAVACI
Adı ve Soyadı
İmza
EKLER :
1) İdarenin 23.08.2012 tarih ve B.08.0.İKG.0.01..03……/…… sayılı Red cevaplı işlemi ,
2) Atama talepli dilekçem
3) Öğrenim Belgesi ,
4) Zorunlu çalışma yükümlüsü olmadığıma dair Kişisel Bilgiler Modülünde MEBBİS ekran çıktısı
5) Hizmet Belgesi ,
6) 2012 Öğretmenlerin Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzu
7) 06.05.2010 tarihli Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği
Örnek.
……………………İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
Yürütmenin Durdurulması Taleplidir-Duruşma İstemlidir
DAVACI :Adı ve Soyadı TC.n-………….açık adresi.
DAVALI :……………….. Belediye Başkanlığı
DAVANIN KONUSU : İptal ve Tam Yargı davası
İPTALİ İSTENİLEN İDARİ İŞLEM: İnşaat ruhsatı talebimizin zımni ret edilmesi.
MÜRACAAT TARİHİ : ../../2012
ZIMNİ RET TARİHİ :../../2012
DAVANIN İZAHI : Davalı idare ile yıllardır süren Hukuk Mücadelemizin nereye varacağını bilemez bir hale geldim.
Davalı idarenin vurdumduymaz, başına buyruk, Hukuku hiçe sayma, vatandaşa eziyet çektirme, Mahkeme kararlarını uygulamama sonucunda mağduriyetimin giderilmesi için Yüce Mahkemenize bir kez daha başvurma durumunda kaldım. Şöyle ki;
1- ../../……. tarihinde davalı idareye, ……… mah. ……. ada ……. parsel taşınmaz üzerine inşaat yapılması için mevzuatın emredici hükümleri doğrultusunda müracaatta bulundum.
2- Evraklarımın ve projelerimin incelenmesi neticesinde herhangi bir eksiliğimin bulunmaması üzerine, PROJELERİM ONAYLANMIŞ, ruhsat düzenlenmiş, ilgili mühendislerden imzaları alınmış, (gerektiğinde mühendisler şahit olarak ifade verebilirler) …….. sıra nolu makbuz ile ruhsat harcı tarafımdan nakden tahsil edilmiş, ancak; Ruhsatım onaylanıp tarafıma verilmemiştir.
3- 3194 sayılı imar Kanunu mad. 22’ye göre ruhsatın nasıl verileceği hüküm altına alınmıştır.
4- İnşaat ruhsat harcının yatırılması o işlemin sonuçlanması anlamındadır, çünkü; herhangi bir eksiklik olsa idi, ruhsat harcı tahsil edilmezdi. “içtihatları birleştirme kurulu kararında, Hukuki sonuçlarını yerine getirmiş olan durumların artık geri dönülmez, vazgeçilmez haklar olduğu, yani kazanılmış hak teşkil ettiği” mevcuttur. Yine Danıştay’ımızın 9.Dairesi bir kararında; ” 3194 sayılı İmar Kanununun 22/1 maddesine göre yapı ruhsatiyesi alabilmek için maddede belirtilen belgelerle birlikte müracaat edilmesi öngörülmüş, açıklanan yasa hükümlerinden, ruhsat alabilmek için ilgili yerlere imar kanunu 22.maddesinde sayılan belgelerle birlikte müracaat edileceği, eklenmesi zorunlu olan bu belgelerin inceleneceği ve uygun görüldüğü takdirde, 2464 sayılı kanunun ek.5 maddesine göre harç yatırıldıktan sonra ruhsat verileceği” mevcuttur.
5- Davalı İdare, ruhsatı vermemek için otopark ücreti yatırmadığımı şifai olarak bana söylemiş, bende söz konusu ada parsel yanında bulunan tüm inşaatlardan otopark ücreti alınmadan ruhsatlar verilmiş olduğunu beyan etmem üzerine, ilgililer hakkında işlemler yapılmış, görevden uzaklaştırılmış, Belediye Başkan yardımcısı benden otopark ile ilgili sorunu halletmemi istemiş, bende mimari projede bodrum katta otopark yerini tefriş ettirerek ……. yılında tekrar ruhsatın verilmesini talep etmiştim.
6- Davalı idare, yine tarafıma herhangi bir eksikliğim veya noksanlığım ile alakalı hiçbir şekilde yazı yazmamış, ruhsatımı düzenleyip vermeme sebebinin bu sefer de ruhsat harcı farkı yatırmadığımı önceki mahkeme dosyalarına verdikleri dilekçelerde belirtmişlerdir. (Halbuki İmar Kanunu mad.29 harç konusunda ne olacağı bellidir.)
7- Davalı idarenin bu kasti davranışları neticesinde Kahramanmaraş 2 Asliye Hukuk Mahkemesine müracaat ederek söz konusu inşaatın ruhsatının verilmesine engel teşkil edecek fiili yada Hukuki bir durumun bulunup bulunmadığı hususunda tespit talebim ile aldığım bilirkişi raporu ve Mahkeme kararı ile davalı idareye ruhsatımın düzenlenip verilmesi için ../../…. gün …………sayılı dilekçe ile müracaatta bulundum.
8- Davalı idare ../../….. gün ve ……. sayılı cevabi yazısında; “..binaya ait projelerin yürürlükte olan yönetmelik hükümlerine uygun hale getirilmesi gerektiği müteaala olunur.” Karar ile RET etmiştir.
9- Davalı idarenin bu ret işlemini ………. 1.İdare Mahkemesine dava açarak ……../……. Esas ……../…… Karar sayılı kararı ile İPTALİNE karar verilmiştir. Bu karar DAVALI İDARENİN TEMYİZ YOLUNA GİTMEMESİ SONUCUNDA KESİNLEŞMİŞTİR.
10- Kesinleşmiş İdare Mahkemesinin bu kararı ile “gerideki haklarımın iadesi yani ruhsatımın düzenlenip verilmesi gerekirken” davalı idare türlü arayışlar içerisine girmiş, aylar sonra ../../…… gün ve …… sayılı mühürleme zabtı düzenlemiş,(mühürleme zabtı tamamen Hukuka aykırı düzenlenmiştir) ../../…… gün ve …….. kayıt nolu dilekçe ile, ortada kesinleşmiş bir İdare Mahkemesi kararı varken ve bu kararı uygulamanız gerekirken tarafıma böyle bir mühürleme zabtı düzenlemeniz Hukuka aykırıdır itirazında bulunmuş, ../../…… gün ve …….. sayılı cevabi yazı ile;”.. bahse konu mühürleme dosyası imar kanunu 42 maddesi ve TCK 184 maddesi gereği işlem yapılması hususunda bir karar alınması için belediye encümenine sevk edilmiştir.” verilmiştir.
11- Davalı İdare, …………… Cumhuriyet Baş Savcılığına TCK 184/1 53. mad. Gereği suç duyurusunda bulunmuş, ……………..3.Asliye Ceza mahkemesi ……../…… Esas ……/…… Karar sayılı kararında; “………….. 1.İdare Mahkemesinin ruhsat vermeme işleminin iptal edildiği, sanığın atılı suçtan CMK 223/2-a maddesi gereğince BERAATİNE kararı” verilmiştir.
12- Davalı idarenin kesinleşmiş ………… 1.İdare Mahkemesinin kararını uygulanmadığından dolayı açtığım tazminat davası ……….. 1.İdare Mahkemesinin …………/…… E: ……/…….Kararı ile manevi tazminata hükmedilmiş, dosya Danıştay 6.Dairesinde olup hala derdesttir.
13- Davalı idareye, …/../……. gün ……… kayıt nolu dilekçe ile Bayındırlık ve iskan Bakanlığının ../../…… gün ……… sayılı yazıların da; “..yargı kararına uyulması anayasal zorunluluktur, uygulamaya dönük bu tür sorunların yaşanmaması için 3194 sayılı imar kanununun 22.maddesi uyarınca, müracaat tarihinden itibaren 15 gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve yanlışların yazı ile bildirilmesi, ruhsatsız ve ruhsata aykırı yapılara hakkında düzenlenecek yapı tatil tutanaklarında, mevzuata aykırılığın ve gerekçelerinin ayrıntılı olarak açıklanması..” gerektiği hususundaki yazı ile müracaat ettim.
14- Davalı idare ../../…….. gün …….. sayılı yazıları ile “..Riyaset makamının ../../….—……. tarih sayılı oluruyla inceleme ve değerlendirme komisyonu oluşturulmuş olup; komisyon incelemesini tamamladıktan sonra ayrıca tarafınıza bildirilecektir.” denmiştir.
15- Davalı idare, ../../……. gün ve ….-……. sayılı yazıları ile “ Bahse konu inşaatın yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun şekilde ruhsatlandırılması gerektiğinden, projelerinin yürürlükteki mevzuata uygun olması koşuluyla,………. yılında TAHSİL EDİLEN YAPI RUHSAT HARCI MÜKTESEP HAK SAYILARAK YAPIYA RUHSAT TANZİMİ YAPILABİLİR.” Denmiştir.
16- Davalı idarenin bu itirafı göstermektedir ki, Ruhsat harcını müktesep hak sayıyor, ancak ruhsat verilmesi talebime,../../……. gün ve …… sayılı müteaala-ret cevabi yazılarında olduğu gibi yine yürürlükteki mevzuata göre projelerin düzenlenmesi gerektiğini beyan ediyor. Davalı idarenin bu tutumunu, bu cevabına, yüce Mahkemenin takdirlerine arz edeceğim ve hatırlatmakta fayda gördüğüm,……….. 1.İdare Mahkemesinin ………./……..gün- E: ………./……. K: Sayılı KESİNLEŞMİŞ KARARI olduğunu belirtmekten başka ne yapabilirim ki.
17- Davalı idarenin, daha önceki ruhsat müracaatıma verdiği “ yürürlükteki mevzuata göre projelerin düzenlemesi halinde ruhsatın verileceği ve bu nedenle müteaala ile ret ettikleri işlemin anılan İdare Mahkemesince İPTAL edildiği bu kararın KESİNLEŞTİĞİ halde” aynı yazıları yazarak tekrar beyan etmesini, yargı kararının nasıl arkasından dolanmak anlamında, yani sen istediğin kadar iptal kararı al, istersen bu karar kesinleşsin, ben bildiğimi yaparım bildiğimden şaşmam düşüncesi değilmidir.
18- Davalı idare, bir vatandaş olarak haklarımı aramam ve verdikleri Müteaala ile RET işlemini İPTAL davası açarak kazanmam ve bu kararın kesinleşmesini içlerine sindirememeleri sonucunda bu sefer../../……. gün ve …….. sayılı yazı ile ../../….. gün/……. tarih sayılı yıkım kararı alındığı tarafıma bildirilmiştir.
19- Bu yıkım kararını yine …………1.İdare Mahkemesine dava açarak ……….günlü ………/……. E: ………/…….. sayılı Kararı ile İPTALİNE kararı verilmiştir. Davalı İdare bu kararı temyiz etmiş Danıştay 6.Dairesi ………/……. Esas ……/…… Karar sayılı kararı ile Mühürleme zabtında yazılı bulunan “Mevcut ruhsatsız binanın Batı cephesinde bulunan K-1 inşaatın betonu dökülmüş vaziyetteyken mühürlenmiştir” yazısını aynı parsel içerisinde başka bir yapı yapılmış gibi algılamış ve kararı bozmuştur. Bu bozma kararına itiraz edilmiş, yine aynı karar verilmiş, akabinde ……….. 1.İdare Mahkemesi 2012/……. E: 2012/…….. K: sayılı kararı ile Danıştay’ın verdiği karar doğrultusunda Yıkım Kararını RET ETMİŞTİR. Aleyhime sonuçlanmıştır. Burada kesinleşmiş kararın uygulanmadığını bu kararın bir nevi hiçbir önemi yokmuş gibi davranıldığını, oluşacak maddi ve manevi zararlarımdan dolayı sayın Hakimlerin de sorumlu olduğunu belirtmekte fayda görüyorum.
20- Danıştay 6.Dairesine yazdığım temyiz dilekçelerimde K-1 inşaatın ayrı bir inşaat olmadığını, onaylanan projede ve harcı alınan işlemde tek blok inşaat olduğunu Kitle nizam K-8 ve K-1 olarak projesinde çizildiğini, Davalı idarenin amacının kesinleşmiş mahkeme kararını uygulamamak adına yaptığı aldatmaca olduğunu belirtmeme rağmen yazılı beyanlarım dikkate alınmamış ve …………..1. İdare Mahkemesi de aynı doğrultuda karar vermiştir.
21- Şimdi Sayın Mahkemeye verdiği kararın nasıl bir yanlış karar olduğunun delili iş bu açılan zımni ret işleminin iptal davasıdır. Çünkü ; davalı idarenin işlemini yani K-1 inşaatı, yüce Mahkeme aynı parsel üzerinde ayrı bir yapı olarak değerlendirmiş olduğundan 12.03.2012 gün ve ……… kayıt nolu dilekçe ile RUHSAT talebinde bulundum.
22- Davalı idare bu talebime cevap vermeyerek zımni ret etmiş olduğundan dolayı, bu zımni ret işleminin iptali ve Yürütmesinin durdurulmasına, …………1.idare Mahkemesinin ../../……. günlü ……/…….. E: ……/……. K: ile ruhsat vermeme işleminin iptal edildiği ve bu kararın Kesinleştiği sabit olduğundan, davalı idarenin tekrardan, projelerin yürürlükteki yönetmeliğe göre düzenlenmesini tekrar isteyemeyeceği, İptal kararının uygulanması için gerideki haklarımın yani onaylanan ve ruhsat harcını tahsil edilen yıl itibariyle ruhsatımın düzenlenerek tarafıma verilmesi hakkında dava açma zaruretim hasıl olmuştur.
HUKUKİ SEBEPLER : İdari Yargılama Usulü Kanunu, vs.
DELİLLER : ……………1.idare Mahkemesinin ../../…….. günlü ………./……..E: ……./K…….. Kesinleşmiş Kararı,Yine ../../…… günlü …………/……… E: ……./…….. Kararı,Yine, ../../…….GÜN/…….. E: ………/………. Kararı, Müracaat dilekçelerim, Davalı kurum kayıtları, 3194 sayılı İmar Kanunu, gerektiğinde her türlü hukuki deliller.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarda açıklanan nedenler ve re’sen mahkemece tespit edilecek sair iptal nedenleri ile Davalı idarenin ../../2012 gün ve …………kayıt nolu dilekçeme cevap vermeyerek, açıkça Hukuka, Usul ve Kanuna aykırı olan zımni ret konulu işlemin, İPTALİNE ve YÜRÜTÜLMESİNİN DURDURULMASINA, Davanın duruşmalı olarak yapılmasına, ………. 1.idare Mahkemesinin ../../………. günlü ……./…… E: ………/………. K: ile ruhsat vermeme işleminin, yani projelerin yürürlükteki yönetmeliğe göre düzenlenmesinin istendiği müteaala-ret işleminin iptal edildiği ve bu kararın Kesinleştiği sabit olduğundan, aksi yönde işlem yapılmasını gerektiren iptal kararları sonuçları bakımından, gerideki haklarımın verilerek, yani olumlu işlem yaparak, projeleri onaylanan ve ruhsat harcını müktesep hak sayan davalı idareden tarafıma ruhsatımın düzenlenip verilmesini, yargılama giderlerinin ve ücretin davalı idareye yükletilmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. …/ 10/2012
Adı ve Soyadı
iMZA
Örnek.
DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA
Sunulmak Üzere
ANKARA İDAREMAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
Yürütmenin Durdurulması Taleplidir.
DAVACI ……. : …….. ( TC.Kimlik No: ….)
ADRES………: …… …..
DAVALI …….. : İçişleri Bakanlığı
ÖĞRENME TARİHİ.. : ../../2012
DAVANIN KONUSU..: İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünce, 12/11/2010tarihli Bakanlık Oluruna istinaden 05/03/2011 tarihinde yapılan Başpolis Memuruve Kıdemli Başpolis Memuru Rütbelerine Yükselme sınavında başarılı olmam vebaşpolis olarak .. tarihinden itibaren fiilen terfi ettirilmeme rağmen, sınavındayanağı olan Yönetmeliğin geçici 1. Maddesinin Danıştay 12. Dairesinin05/10/2011 tarihli ve 2011/3204 Esas sayılı kararı ile yürütülmesinindurdurulması üzerine, Emniyet Genel Müdürlüğünce 29/11/2011 tarihindeyayımlanan 2011/103 sayılı Genelgeye istinaden yeniden yapılan yerleştirmesonucunda; branş kotası olduğundan bahisle başpolis rütbesine yerleştirilmememedair işlem ile işlemin dayanağı olan 29/11/2011 tarihli ve 2011/103 sayılıGenelgenin ve mezkur genelgeye dayalı olarak yapılan tüm atamaların öncelikleyürütmesinin durdurulmasına müteakiben iptaline ve anılan işlem sebebi ilemahrum kaldığım ve kalacağım tüm mali ve özlük haklarımın işlem tarihiitibariyle işletilecek yasal faizi ile birlikte tarafıma verilmesine kararverilmesi talebimdir.
AÇIKLAMALAR Emniyet Genel Müdürlüğü,Koruma Daire Başkanlığında Dalgıçbranşında polis memuru olarak görev yapmakta iken 05/03/2011 tarihinde yapılanBaşpolis Memuru ve Kıdemli Başpolis Memuru Rütbelerine Yükselme Sınavı sonrasıyerleştirildiğim başpolis rütbesinde halen görev yapmaktayım.
Anılan Sınavın ..tarihinde yapılan ilanında, 10 yıllık hizmet süresi ve 35yaşından gün alanlar için illere göre alınacak başpolis kontenjanları belirlenmiştir…….. İli İçin ise bu grup kontenjanı ……..olarak takdir edilmiştir.Toplam ……katılımcının başvurduğu sınav neticesinde, Yönetmelikte belirlenendiğer parametrelerle ( sicil notu, eğitim durumu, kıdem, ceza) birlikte 68.6olarak tespit edilen yerleştirme puanı ile genel sıralamada …..oldum.Müteakiben de …tarihinde başpolislik rütbesine terfi ettirildim.
Mezkur sınavın dayanağı olan Emniyet Hizmetleri Sınıfı Başpolis Memuru VeKıdemli Başpolis Memuru Rütbelerine Yükselme Esaslarına Dair Yönetmeliğin,”.(1) En az 10 yıl fiilen görev yapmış veya 35 yaşından gün almış polismemurlarının başpolis memurluğu rütbesine yükselmeleri için yapılacak ilk sınavile 24 yıl ve üzeri fiili hizmet süresi bulunan polis memurlarının başpolismemurluğu rütbesine yükselmeleri için yapılacak ilk sınavda, başpolis memurluğurütbesine yükselmeye hak kazananlar; birimler için tespit olunan kontenjan aşılmamak kaydıyla çalıştıkları birimlerde yükselirler.” şeklinde ki Geçici 1.Maddesinin Danıştay 12. Dairesinin 05/10/2011 tarihli ve 2011/3204 Esas sayılıKararı ile
yürütülmesinin durdurulması üzerine, davalı idarece bu kez branş kotasınıöngören 29/11/2011 tarihli ve 2011/103 sayılı Genelge yayımlanmıştır. Anılangenelgeye müsteniden yeniden yerleştirme yapılmış ve … Sitesinde yayımlanan yerleştirme sonucunda da branş kotası gerekçesi ile yerleştirilemediğimi öğrenmem üzerine de işbu davayı açma zarureti hasıl olmuştur.
HUKUKİ SAVUNMAMDIR: İptali talep edilen işlem, aşağıda açıkladığımnedenlerle mevzuata ve hukukun genel prensiplerine ve Danıştay 12. DairesinceYürütmenin Durdurulması yönünde verilen kararın gerekçesine açıkça aykırı olupiptaline karar verilmesi iktiza etmektedir. Şöyle ki;
1)) Yerleştirme işleminde “Branş kotası” getirilmesi, sınavın amacına veruhuna aykırı olduğu gibi, sonucu itibariyle Emniyet hizmetleri Sınıfında kabuledilen hiyerarşik yapı ile de uyuşmamaktadır. Zira, branş kotası getirilmeksuretiyle düşük puan alan yerleşmesine rağmen yüksek puan alan branşı içinbelirlenen kontenjanın çok düşük olması hasebiyle yerleşememiştir. Örnek vermekgerekir ise, 5810 kişi olarak kotası belirlenen Genel Hizmetler branşında görevyapan ve 27,1 puanı olan bir polis baş polis olarak yerleştirildiği halde, halen görev yaptığım …………… branşı olarak belirlendiği için ,,,,,,,,, puanalmama rağmen yerleşemedim.
Sonuç itibariyle, sınav ile ulaşılmak istenen “en başarılı olanlarınatanması” yönündeki evrensel ilke branş kotası getirilmek suretiyle işlemezhale getirilmiş, başka bir ifade ile yarışma esaslarına aykırı olarakbaşarısızlık, davalı idarece ödüllendirilmiştir.
Mevcut durumun kabul edilemez diğer bir yönü ise, en düşük puan ile başpolisrütbesine yükseltilenlerin branşına bakılmaksızın tüm branşlardaki polislerinüstü olduğudur. Kaldı ki, mezkur sınavda halen bulunduğun branş dışındaki birbaşka branş kontenjanında yerleşmek için tercih hakkı da bulunmamaktadır.
2) Branş kotası getirilmesi, Anayasanın “Kanun Önünde Eşitlik ” başlığınıtaşıyan 10. Maddesinin “.Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanunönünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlikilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” yolundaki amir hükmüne uygun olmadığı gibi kariyer ve liyakat esaslarına da açıkça aykırı sonuçlardoğurmuştur. Eşit koşullarda yapılan sınav sonucunda yapılacak yerleştirme işleminde bir grup branş için daha yüksek kota belirlemek suretiyle, diğerbranşlarda görev yapan polislerin durumu eşitlik ilkesi ile bağdaşmayacakşekilde ağırlaştırılmıştır. Ayrıca, en iyilerin seçilerek yükseltilmesi amacınahizmet etmesi gereken sınav, branş kotası getirilmek suretiyle amacındanuzaklaştırılmıştır.
3) Diğer taraftan, sınavın dayanağı olan Emniyet Hizmetleri Sınıfı BaşpolisMemuru Ve Kıdemli Başpolis Memuru Rütbelerine Yükselme Esaslarına DairYönetmeliğin tanımlar başlıklı 4üncü maddesinin (f) bendinde, Branş, EmniyetTeşkilatındaki görevlerin yerine getirilebilmesi amacıyla oluşturulan özelyetenek, teknik bilgi ve beceri gerektiren özel hizmet alanları olaraktanımlanmıştır. Görüldüğü üzere özel yetenek, bilgi ve beceri,
branşların belirlenmesinde kriter olarak dikkate alınmıştır. Hal böyleolunca, daha nitelikli ve özel şartları taşıyan polislerin görev yaptığıbranşlara özgü olarak daha az sayıda kontenjan belirlenmesi, bu branşlardagörev yapan polislerin başpolis rütbesine yükseltilmelerini dolaylı olarakengellemiştir. Başka bir ifade ile bu kez de nitelikli olmak cezalandırılmıştır.
4) Diğer taraftan, bu durum, Hukuk devletinin gereklerinden biri olan ve”kişilerin gelecekle ilgili plan, düşünce ve kararlarında var olan hukukkurallarına güvenerek hareket etmelerinin hukuken korunmasıdır” şeklinde ifadeedilen Hukuksal güvenlik ilkesi ile de bağdaşmadığı gibi, Anayasanın 5.maddesinin, ” Devlet, vatandaşların refahı huzur ve mutluluk içindeyaşamalarını sağlama, maddi ve manevi varlıklarını geliştirmek için gerekliortamı hazırlama hazırlar ” şeklindeki hükmüne de açıkça aykırılıkoluşturmaktadır. Zira, dava konusu işlem ile kariyer ve liyakat ilkelerine göreyükselebileceğim yönündeki haklı beklentim bertaraf edilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere, dava konusu işlem açıkça hukuka aykırı olduğugibi, halen başpolis rütbesinde görev yapmam ve bu işlem sebebi ile rütbemingeri alınması söz konusu olacağından işlemin yürütmesinin durdurulmasına dakarar verilmesi gerekmektedir.
NETİCE ve TALEP: Yukarıda izah olunan ve resen nazara alınabilecek olansebepler muvacehesinde; Emniyet Genel Müdürlüğünce 29/11/2011 tarihinde yayımlanan 2011/103 sayılı Genelgeye istinaden yeniden yapılan yerleştirme sonucunda; branş kotası olduğundan bahisle baş polis rütbesine yerleştirilmememedair işlem ile işlemin dayanağı olan 29/11/2011 tarihli ve 2011/103 sayılı Genelgenin ve mezkur genelgeye dayalı olarak yapılan tüm atamaların öncelikle yürütmesinin durdurulmasına müteakiben iptaline ve anılan işlem sebebi ilemahrum kaldığım ve kalacağım tüm mali ve özlük haklarımın işlem tarihi itibariyle işletilecek yasal faizi ile birlikte tarafıma ödenmesine ve yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılmasına karar verilmesiniarz ve talep ederim…/../2012
DAVACI
Adı ve Soyadı
iMZA

HAYATTA KÜÇÜMSEME HİÇBİR KİMSEYİ NOKTA DA KÜÇÜKTÜR AMA BİTİRİR CÜMLEYİ.
WWW.KARARARA.COM


teoman

Global Moderatör

 

Mesajlar: 9033

Kayıt: 29 Tem 2012, 17:08

Başa Dön

Reklam

PAYLAŞIM SİTELERİ:

Facebook Twitter

İDARİ DAVA NEDİR,İDARİ DAVA NASIL AÇILIR—2—

gönderen teoman » 08 Eki 2012, 02:12

İDARİ YARGILAMA USULÜNDE KANUN YOLLARI SONUCUNDA VERİLEN KARARLAR
İlk derece mahkemelerinin verdikleri ara kararlara, görev itirazı üzerine verilen görevsizlik kararlarına ya da yürütmenin durdurulması talepleri hakkında verilen kararlara karşı kanun yollarına başvurulamaz. Yargı kararlarının değişmezlik kuvvet ve niteliğine “kesin hüküm” denilmektedir.
Kesin hüküm şekli ve maddi olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hükmün amacı bir davanın sona ermesine hizmet etmektir. Bir hükmün şekli anlamda kesinlik kazanabilmesi için mutlaka esasa ilişkin bir karar olması gerekmez. Usul ve şekle ilişkin kararlar da şekli anlamda kesinlik kazanma niteliğine sahiptir. Şekli anlamda kesinliğin sonuçları; bu karara karşı normal yasa yollarına gidilemez. Şekli anlamda kesinlik maddi anlamda kesinliğin ön şartıdır. Yani hüküm şekli anlamda kesinleşmeden maddi anlamda kesinleşemez. Maddi anlamda kesinlik, şekli anlamda kesinlik kazanmış kararlara tanınan kanuni kesinlik vasfıdır.
İdari yargıda kesin hükmün bazı istisnaları bulunmaktadır. Bunlar: Açıklama, yanlışlıkların düzeltilmesi, kararın düzeltilmesi ve yargılamanın yenilenmesidir. Yanlışlıkların düzeltilmesi yalnızca maddi hataların düzeltilmesi için başvurulacak bir yol olduğundan ve hukuki yanlışlıkların düzeltilmesi için kullanılamayacağından; ve açıklama da yargılama neticesinde verilen kararın açık ve anlaşılır olmaması durumunda taraflardan her birinin kararın açıklanması ve aykırılığın giderilmesine hususunda mahkemeye talep yöneltmesine ilişkin olduğundan, İdari Yargılama Usulünde Kanun Yolları kapsamında ele alınması doğru olmayacaktır.
Yukarıda izah edilen nedenlerle, kesin hükme ulaşma çabası doğrultusunda ve bir o kadar da kesin hükmün elde edilmesi sürecini uzatan mahkemelerin kararlarına karşı gidilecek kanun yolları sonucunda verilen kararları sırasıyla, temyiz, itiraz, kanun yararına itiraz, kararın düzeltilmesi ve yargılamanın yenilenmesi başlıklarıyla ele alacağız. Konunun kolay izahı ve hatırlatma açısından kanun yollarının kısa tanımı ve özellikleri üzerinde durulduktan sonra, kanun yolları sonucunda verilecek kararları ve sonuçlarını belirteceğiz.
TEMYİZ KANUN YOLU SONUCUNDA VERİLEN KARARLAR
A. Genel olarak Temyiz:
Olağan kanun yollarından olan temyiz, ilk derece mahkemeleri tarafından verilen nihai kararların üst mahkeme tarafından hukuka uygunluk bakımından denetlenmesidir. İYUK md. 46-50 arasında düzenlenen temyiz, itirazdan farklı olarak işin maddi yönü ile ilgilenmemekte, aksine sadece hukuki yönden kararları irdelemektedir. İdare mahkemesinin ve Danıştay dairesinin nihai kararları, kararda bir hukuk kuralının yanlış uygulanması durumunda temyiz edilebilecek ve ilk derece mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılacaktır. Temyiz merci temyiz ve cevap dilekçelerinde ileri sürülen temyiz sebepleri ile bağlı olmamasına rağmen, yeni bilgi ve belge araştırması, olay ve delil araştırması yapamaz ve ancak dosya üzerinden inceleme yapabilir. Dosya üzerinden yaptığı inceleme sonucunda, tarafların ileri sürmediği bir temyiz nedeni bulursa, bozma kararı verecektir.
İlk derece mahkemelerinin bütün kararlarına karşı temyiz yolu açık değildir ve bu kararların temyiz edilebilmeleri için bir takım şartlarınvarlığı gerekmektedir. İdari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden reddedilerek dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesi, kanun hükmü uyarınca temyiz edilemeyecek kararlardandır.
B. Temyiz İncelemesi:
Danıştay dava daireleri ile idare mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulması gerekmektedir. Kararı veren Danıştay dairesi veya mahkeme, temyiz dilekçesine karşı cevap dilekçesi verildikten sonra veya cevap süresi geçtikten sonra, dosyayı Danıştay’a veya Kurula gönderir. Temyiz süresi geçtikten sonra yapılan temyiz başvuruları, kararı temyiz edilen yargı yerince ‘süre aşımı’ nedeniyle reddedilir. İlk derece yargı yeri kararlarından olan temyiz isteminin süreden reddine ilişkin kararlar ile temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararlara karşı yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir (İYUK m. 48/6).
Danıştay’a gelen dosyalar, ilk inceleme yapılabilmesi için bir tetkik hakimine verilir (DK m. 62). İlk incelemede bir sakatlık bulunmazsa, ilgili daire ya da kurulca temyiz isteminin yerinde olup olmadığı karara bağlanır. Ön inceleme aşamasında eksiklik tespit edilen bazı durumlarda, özellikle süreye ilişkin hususlarda dosya ilk derece mahkemesine gönderilmeyerek, karar temyiz yeri tarafından verilir. Sakatlık varsa başvuru reddedilir.
C. Temyiz İncelemesi Sonucu Verilebilecek Kararlar ve Sonuçları:
Temyiz yeri olan Danıştay, temyiz incelemesi neticesinde bozma, onama, düzelterek onama ve kısmen onama, kısmen bozma kararlarından birini vermek durumundadır.
1. Bozma Kararları:
Danıştay tetkik hakimi tarafından yapılan inceleme sonucunda ön koşullar yönünden bir eksiklik görülmediği takdirde, ilk derece mahkemesinin kararında bozma sebeplerinin bulunup bulunmadığı karara bağlanır (İYUK m. 49). Bozma sebeplerinin bulunması halinde karar bozularak dosya ilk derece mahkemesine geri gönderilir. Temyiz mercii, ileri sürülen temyiz sebepleri ile bağlı değildir. İleri sürülmeyen bir temyiz sebebinin bulunması halinde de karar bozulur. Kararın bozulması icraya konulmuş olan ilk derece mahkemesinin kararının icrasını kendiliğinden durdurur. İlk derece yargı yeri, bozma sınırları içinde dosyayı öncelikli işlerin önüne alarak inceler ve yeniden bir karar verir (İYUK m. 49/3). Ancak bunun için bozma kararının taraflara tebliğ edilmesi gerekir. Aleyhine hüküm verilen taraf tebliği izleyen günden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yoluna başvurabilir. Bu durumda ilk derece mahkemesinin karar düzeltme başvurusunun sonucunu beklemesi gerekmektedir. Karar düzeltme yoluna başvurulmaması ya da başvurulsa bile bu başvurunun reddi durumunda ilk derece mahkemesi Danıştay kararı doğrultusunda dosyayı öncelikli olarak inceleyerek davanın esası hakkında yeniden bir karar verir. İlk derece mahkemesi bozma kararı üzerine, kararını verirken iki farklı şekilde hareket edebilir.
İlk derece mahkemesinin bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edip ‘direnme kararı’ vermesi mümkündür. Bu durumda, ilk derece mahkemesinin direnme kararı da temyiz edilebilir. Direnme kararının temyiz incelemesi Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunda yapılır. Bu kurul Danıştay dairesinin bozma kararını uygun bulursa, mahkemenin direnme kararını bozar. Aksi halde idare mahkemesinin kararını onaylar. Danıştay daireleri ve mahkemeler, Dava Daireleri Kurulunun kararlarına uymak zorundadırlar (İYUK m. 49/4).
İlk derece mahkemesinin temyiz incelemesi sonucunda verilen bozma kararına uyma kararı vermesi de mümkündür.
2. Onama Kararları:
Yapılan inceleme sonucunda temyiz sebeplerinden hiçbiri mevcut değilse temyiz istemi reddedilirve temyiz edilen karar onanır. Bu kararla birlikte ilk derece mahkemesinin kararı kesinleşmiş olur. Bu karara karşı ancak İYUK m. 54 uyarınca kararın düzeltilmesi yoluna gidilebilir.
3. Düzelterek Onama Kararları:
Temyiz incelemesi sonunda karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkünse, karar düzeltilerek onanır (İYUK m. 49/2). HMK uyarınca; kararda tespit edilen sakatlık sadece rakam-yazım hatası gibi maddi yanlışlıktan ibaret ise kararı bozup mahkemeye göndermek yerine, kararın düzeltilerek onanması yoluna gidilir. Aynı şekilde, HMK son uyarınca hükmün sonucu esas bakımından usul ve kanuna uygun olmakla beraber gerekçesi doğru değilse, temyiz yerinin, gerekçeyi düzelterek onama kararı vermesi uygun olacaktır.
4. Kısmen Onama ve Kısmen Bozma Kararları:
Temyiz incelemesi sırasında, uyuşmazlığın Danıştay’ın görevine girdiği anlaşılırsa, Danıştay davayı esastan karara bağlar. Danıştay’da kararın kısmen onanması ve kısmen bozulması da mümkündür. Ancak kararın kesinleşen kısmının, Danıştay kararında belirtilmesi gerekir (İYUK m. 49/5). Onanan kısım kesinleşmiş olur. İlk derece mahkemesi bozulan kısım bakımından yeni bir karar verir.
İTİRAZ KANUN YOLU SONUCUNDA VERİLEN KARARLAR
A. Genel Olarak İtiraz:
İdare mahkemesinin İYUK m. 45’te sayma yolu ile belirttiği konular hakkında verdikleri kararlar ile tek hakimle verdikleri kararlara karşı kanunda aksine hüküm bulunsa bile mahkemenin bulunduğu yargı çerçevesindeki Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilecektir. İYUK m. 45/2’de “idare ve vergi mahkemelerinin yukarıdaki fıkra uyarınca verdikleri nihai kararlara karşı…” ifadesinden, ister uyuşmazlığı esastan çözen, isterse usuli nedenlerle mahkemenin işten elini çekmesi sonucunu doğuran nihai kararlara karşı itiraz yoluna gidilebileceği görülmektedir. Ara karar niteliğinde olan kararlara karşı itiraz yoluna gidilemez.
İtiraz temyizin şekil ve usulüne tabidir. Bu nedenle itiraza konu olabilecek kararlarda; süre, itiraz başvurusunun yapılması, itiraz dilekçesinin şekli, itiraz aşamasında duruşma yapılması ve itiraz sebepleri bakımından itiraz ile temyiz arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Aradaki fark, itiraz ya da temyize konu kararın bozulması halinde itiraz ya da temyiz merciinin yetkilerinin kapsamıbakımındandır.
İtiraz süresi, kararın taraflara tebliğinden itibaren otuz gündür. İYUK m. 48/3 hükmünden hareketle, karara süresinde itiraz etmemiş olan taraf otuz gün içerisinde vereceği cevap dilekçesiyle karşı itiraz talebinde bulunabilir. İYUK m. 48/6 uyarınca, itiraz dilekçesini verirken gerekli harç ve giderlerin tamamını ödemeyen tarafa, kararı veren mahkeme tarafından on beş gün içinde eksikliklerin tamamlanması bildirilir. Bu süre içerisinde itiraz eden taraf harç ve giderleri tamamlamadığı takdirde mahkeme tarafından kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verilir. İtirazın otuz günlük süre geçtikten sonra yapılması halinde de kararı veren mahkeme itiraz isteminin reddine karar verecektir. Bu kararlara karşı tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içerisinde itiraz yoluna başvurulabilir.
B. İtiraz İncelemesi:
İtiraz incelemesinde ek bir araştırma yapılmadan ihtilaf çözülebilecek durumda ise Bölge İdare Mahkemesi kural olarak dosya üzerinden inceleme yapar ve işin esası hakkında karar verir. Dosyayı ilk derece mahkemesine göndermez. İtiraz konusu karardaki ihtilaf, dosyadan anlaşılacak nitelikte değilse, resen araştırma ilkesi uyarınca Bölge İdare Mahkemesi gerekli inceleme ve araştırmaları bizzat kendisi yapar ve işin esası hakkında yeniden karar verir ve dosyayı ilk derece mahkemesine göndermez. İYUK m. 20’de Danıştay ile idare mahkemelerinin bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeyi kendilerinden yapacakları ifade edilmiştir. Bu iki durum açısından, temyiz ile itiraz incelemesi arasında önemli bir fark bulunmaktadır: Temyiz incelemesi sonunda karar bozulduğunda dosya ilgili mahkemeye ya da daireye geri gönderilirken, itiraz incelemesi sonunda karar bozulduğunda dosya ilgili mahkemeye geri gönderilmeyip işin esası hakkında da Bölge İdare Mahkemesince karar verilmektedir.
C. İtirazın Sonuçları:
Bölge İdare Mahkemesi, itiraz başvurusu sonucunda ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı yerinde bulursa kararı onar. Kararı yerinde bulmayarak bozması halinde işin esası hakkında kendisi karar verir. İtiraz konusu karardaki uyuşmazlık dosya kapsamından anlaşılabilecek nitelikte değilse Bölge İdare Mahkemesi gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak işin esası hakkında yeniden bir karar verir. Bununla beraber, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan itirazı haklı görür veya davayı mahkemenin görevinde bulmazsa kararı bozarak dosyayı yeniden bir karar verilmek üzere görevli ve yetkili mahkemeye gönderir.
İYUK m. 45/5 uyarınca, Bölge İdare Mahkemesinin kararları kesindir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz(İYUK m. 45/5). İtiraz yolunda temyiz yolundan farklı olarak, ilk derece mahkemelerinin Bölge İdare Mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı önceki kararlarında ‘direnme’ imkanı bulunmamaktadır.
İYUK m. 53/1 ve m. 54/1 uyarınca Bölge İdare Mahkemesinin itiraz üzerine verdikleri kararlar hakkında ‘Yargılamanın Yenilenmesi’ ve ‘Kararın Düzeltilmesi’ kanun yollarına gidilebilecektir.
KANUN YARARINA TEMYİZ KANUN YOLU SONUCUNDA VERİLEN KARARLAR
A. Genel Olarak Kanun Yararına Temyiz:
İYUK m. 51’e göre, kanun yararına temyiz; Bölge İdare Mahkemesi kararları ile İdare Mahkemelerince veya Danıştay’ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlara karşı Danıştay Başsavcısının ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden başvurabileceği özel bir temyiz yoludur. İlk derece mahkemesi kararının üst mahkemece gözden geçirilmesi amacı güdülmektedir. Bölge İdaresi mahkemesinin kararları kesin olup, temyiz edilemediğinden, bu kararların hepsi hakkında ve temyiz talebinin süreden reddedilmesi hallerinde de kanun yararına temyiz yoluna gidilebilir. Kanun yararına temyiz, kesinleşmiş kararlara karşı bir başvuru yolu olduğu için olağanüstü bir kanun yoludur ve kesinleşmemiş kararlar için kanun yararına temyiz başvurusu yapılamaz.
Kanun yararına temyiz belli bir süre ile sınırlandırılmamıştır.
B. Kanun Yararına Temyiz Sonucunda Verilen Kararlar:
Danıştay’da temyizen incelenmiş olan mahkeme kararları ile henüz taraflara tebliğ edilmemiş veya tebliğ edilmekle birlikte temyiz süresi geçmemiş kararlar için kanun yararına temyiz yoluna başvurulamaz. Ayrıca idare mahkemesinin tek hakimle verdiği kararlar, itiraz yoluna gidilmeden kesinleşmiş olsa bile kanun yararına temyiz edilemeyecektir. Bu kararlar bakımından, kanun yararına temyiz, ancak itiraz konusu yapılıp, Bölge İdare Mahkemesi tarafından onanması halinde Bölge İdare Mahkemesi kararları olmaları itibariyle söz konusu olabileceklerdir.
Kanun yararına temyiz yoluna başvurulabilmesi için iki şartın bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlardan birincisi; kanun yararına temyiz yoluna başvurulacak kararın temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş olmasıdır. İkinci şart ise, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararın yürürlükteki hukuka aykırı olmasıdır. Soyut hukuk kurallarına aykırılık her zaman kanun yararına temyiz nedeni değildir, karar yürürlükteki hukuka, mevcut hukuk düzenine aykırı olmalıdır.
Kanun yararına temyizin doğurduğu sonuçlara bakacak olursak; kanun yararına temyiz kararları üzerine ilgili mahkeme tarafından verilecek bir karar veya yapılacak bir işlem bulunmamaktadır. Dosya ilgili mahkeme tarafından yeniden ele alınmadığından, mahkemenin bozmaya uygun olarak yeni bir karar vermesi söz konusu olmayacaktır. Kanun yararına temyiz usulü, hukuki bir denetim olduğundan inceleme neticesinde verilecek bozma kararı tarafların hukuki durumunu etkilemez. Bozmaya konu kararın kesin hüküm niteliği devam eder. Amaç yanlış bir yargısal içtihadın yerleşmesini önlemektir. Diğer bir sonuç olarak, kanun yararına temyiz yolunda yürütmenin durdurulması istenemez, talep neticesinde verilen kararlar karar düzeltmesine ve yargılamanın yenilenmesine konu olamaz.
Başsavcının temyiz isteği yerinde görülürse,kanun yararına bozma kararı verilir . Temyiz yerinin kararı kısmen bozması da mümkündür. Bu gibi bozma kararları, daha önce kesinleşmiş bulunan mahkeme veya Danıştay kararlarının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz (İYUK m. 51/2). Bu kararlar Resmi Gazete’de yayımlanır.
KARARIN DÜZELTİLMESİ KANUN YOLU SONUCUNDA VERİLEN KARARLAR
A. Genel Olarak Kararın Düzeltilmesi:
İdari yargıda kararın düzeltilmesi, temyiz ya da itiraz mercilerinin temyiz ya da itiraz başvuruları üzerine verdikleri kararların kanunda belirtilen nedenlerden dolayı aynı mercilerce bir kez daha gözden geçirilmesini sağlayan olağan bir kanun yoludur. Karar düzeltme sebepleri İYUK m. 54’te tahdidi olarak sayılmıştır. Bunların dışında kalan bir nedenle düzeltme talebinde bulunulamaz.
B. Kararın Düzeltilmesi İncelemesi:
Karar düzeltme talebi üzerine, öncelikle istemin kabul edilip edilmeyeceği hakkında, bir ön inceleme yapılır. Sakatlık olmadığı takdirde karar düzeltme sebepleri bakımından inceleme yapılacaktır. Düzeltme istemleri üzerine yapılan ilk incelemede eksiklikler tespit edilirse, esasa geçilmeden düzeltme istemi reddedilir.
Düzeltme istemi ön şartlar yönünden kabul edilirse,düzeltme nedenlerinin bulunup bulunmadığı incelenir. Düzeltme nedenleri yoksa veya ileri sürülen nedenler, kanundaki nedenlere dayanmıyorsa, talep reddedilir. İleri sürülen nedenler varsa, eski karar kaldırılır ve dosya yeniden incelenerek karara bağlanır. Düzeltme isteminde bulunulmuş olması kararın yürütülmesini, durdurmaz. Fakat taraflardan birinin istemi üzerine Danıştay yürütmenin durdurulmasına karar verebilir. Düzeltme kararına karşı düzeltme isteminde bulunulamaz (İYUK m. 54/1).
Danıştay ve Bölge İdare Mahkemeleri, karar düzeltme isteminde ileri sürülen sebeplerle bağlıdırlar (İYUK m. 54/2).
Karar düzeltme incelemesinde, temyiz incelemesinden farklı olarak, yargı yerleri, tarafların ileri sürmüş olduğu karar düzeltme sebepleri ile bağlıdırlar, bu kapsamda inceleme yaparlar ve karar verirler. Tarafların ileri sürmedikleri sebepleri kendiliğinden araştıramazlar .
Karar düzeltme talebinin kabulü halinde yargı yeri şu ihtimaller dahilinde karar verebilir :
1.İtiraz ya da temyiz kararı üzerinde düzeltme: Karar düzeltme incelemesi sonunda, temyiz ya da itiraz üzerine verilen kararın kendisinde bir sakatlık tespit edilirse, bu karar düzeltilir.
2.İlk derece mahkemesinin kararında düzeltme: Karar düzeltme istemini esastan kabul eden yargı yeri, ilk derece mahkemesinin kararında bir değişiklik yapılması kanısına varırsa şu şekillerde karar verir:
3. Bozma Kararı: Temyiz ya da itiraz üzerine yapılan incelemede onanmış olan karar bu defa bozulur. Yani yargı yeri onama kararını kaldırır.
4. Onama Kararı: Yargı yeri daha önce vermiş olduğu bozma kararını kaldırarak onama kararı verebilir.
Temyiz üzerine verilen kararlara karşı, sadece bir kez karar düzeltme isteminde bulunulabilir. Düzeltme isteminde bulunma süresi on beş gündür (İYUK m. 54/1).
YARGILAMANIN YENİLENMESİ KANUN YOLU SONUCUNDA VERİLEN KARARLAR
Kanunda tahdidi olarak sayılmış sebeplere dayanılarak esas hükmün kaldırılmasını ya da davanın yeniden incelenmesini sağlayan olağanüstü kanun yoluna yargılamanın yenilenmesi denir. Kararın düzeltilmesi ile yargılamanın yenilenmesi arasındaki en önemli fark; karar düzeltme yolu iradi bir hatanın, yargılamanın yenilenmesi ise irade dışı oluşan hataların düzeltilmesini sağlamaktadır.
Yargılamanın yenilenmesi istemi, kural olarak esas kararı vermiş mahkemece karara bağlanır (İYUK m. 53/3). Yargılamanın yenilenmesi istemi, kanunda belirtilen nedenlere dayanmıyorsa istemin reddine; dayanıyorsa istemin kabulüne karar verilir. Yargılamanın yenilenmesi isteminin reddinin temyiz edilebilmesi Danıştay tarafından kabul edilmiştir ; İstemin kabulüne karar verildiği takdirde, mahkeme davaya yeniden bakar.
SONUÇ
Sadece idare hukuku açısından değil, adli yargı kapsamında da temel amaç, kesin hükme ulaşmaktır. Bu bağlamda dava yolunda atılan adımların bir kısmı bize haklarımızı temin etmede hizmet ederken, bir kısmı da bu sürecin uzamasına sebep olmasıyla davanın sonucunun kesinleşmesine engel olmaktadır. Bu bağlamda ‘İdari Yargılama Usulünde Kanun Yolları Sonucunda Verilen Kararlar’ı incelerken bir takım eksikliklerle karşılaşmış bulunmaktayız.
İtiraz müessesi açısından, kanunda “İtiraz” ismi kullanılmış olmasına rağmen karşımıza bir tür temyiz yolu olarak çıkmaktadır. Zaten itiraz kanunda temyiz yoluna benzetilerek düzenlenmiştir. Ülkemizde yirmi sekiz farklı Bölge İdare Mahkemesi bulunmaktadır. Bu mahkemeler hali hazırda kendi aralarında içtihat birliğine varmış değillerdir. Aynı ya da benzer konulara ilişkin farklı kararlar verilmesi, idare yargı sistemi açısından içtihat birliğinin sağlanmasını engellemektedir. Kanaatimizce temyiz yolunda öngörülmüş olan ilk derece mahkemesinin eski kararında direnme hakkının itiraz yolunda öngörülmemiş olması, idari yargılama usulü açısından büyük bir eksikliktir. Bölge İdare Mahkemesi kararlarına karşı ilk derece mahkemelerine direnme imkanının tanınması ve direnme kararlarının Danıştay’ın ilgili dairesince incelenerek karara bağlanmasıyla, içtihat birliğinin sağlanması yoluna gidilmelidir.
İtiraz incelemesinin temyize tabi olmamasına rağmen kanun yararına temyiz kapsamına alınmış olması, normalde temyiz dışı olan Bölge İdare Mahkemesi kararlarının kanuna açık aykırılığı halinde bir üst değerlendirmenin yapılması ile sonraki kararlara yön verilmek istenmesi, kanaatimizce isabetli bir tercih olmuştur.
İYUK m.51’in başlığı “kanun yararına bozma”dır. Bozma, temyiz talebinin sonucunda gerçekleştiğinden madde başlığının “kanun yararına temyiz” olarak değiştirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
[/size]

HAYATTA KÜÇÜMSEME HİÇBİR KİMSEYİ NOKTA DA KÜÇÜKTÜR AMA BİTİRİR CÜMLEYİ.
WWW.KARARARA.COM


teoman

Global Moderatör

 

Mesajlar: 9033

Kayıt: 29 Tem 2012, 17:08

Başa Dön

Re: İDARİ DAVA NEDİR,İDARİ DAVA NASIL AÇILIR

gönderen teoman » 01 Ağu 2013, 14:20

İDARE MAHKEMELERİNDE AÇILAN İPTAL VE TAMYARGI (TAZMİNAT) DAVALARINDA DAVA DİLEKÇELERİNİN HUKUKİ VE ŞEKLİ YAPISI ÜZERİNE BİR İNCELEME
GİRİŞ:
Ülkemizin yargı sistemi gerek öğretide gerek uygulamada çift yargı sistemi olarak adlandırılan bir yapıya sahiptir. Ülkemiz sisteminde yargı Adli ve İdari Yargı olarak ikiye ayrılmaktadır. İdari yargı idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal denetimini yapmaktadır. Bu noktadan, idare karşısında zayıf konumda olan kişilerin idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden korunması görevini en geniş ölçüde idari yargı mercileri sağlamaktadır. Bu noktadan kişiler için idareler karşısında en geniş manada koruma ve hukuki güvence sağlayan idari yargı mercilerine dava açılması konusu en büyük öneme haiz konuların başında gelmektedir. Daha dava açılması aşamasında başlayan usulü ve esasa ilişkin hatalar büyük hak kayıplarına neden olabilecek nitelikler taşımaktadır. Bu noktadan idari yargı makamlarında ve idari yargı makamları içinde genel görevli mahkeme olan idare mahkemelerinde dava açılması usulünün ayrıntılı ve hataya mahal bırakmayacak şekilde bilinmesinin önemi büyüktür. İdare mahkemelerinde yazılı yargılama usulü ilkesi geçerlidir. Bu noktadan idare mahkemelerinde sözlü başvuru ile dava açılması hukuken mümkün değildir. Yazılı yargılama ilkesinin geçerli olduğu idare mahkemelerinde kişiler davalarını yazılı dilekçeler ile açarlar. Dava dilekçelerinin, mevzuatta belirlenen belirli bir şekli ve içeriği taşıması hukuki bir zorunluluktur. Bu bağlamada mevzuatın aradığı şekli ve içeriksel şartı taşımayan dava dilekçeleriyle dava açılması durumunun belli bazı yaptırımları vardır. Bu yaptırımlardan bazıları o kadar ağırdır ki en son halkada davanın reddedilmesi sonucunu doğurabilecek sonuçlar taşırlar. Öyleyse dava dilekçelerinin nasıl olması gerektiğinin bilinmesi idare mahkemelerinde dava açacak olan kişilerin öncelikle bilmesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkar. Bu çalışmamızda böylesine önemli konuyu irdeleyerek idare mahkemelerinde dava açmak isteyen kişilere ışık tutmak istedik.
İDARE MAHKEMELERİNDE AÇILACAK DAVALARDA DAVA DİLEKÇELERİNİN ŞEKLİ YAPISI;
İdare mahkemelerinde yazılı yargılama ilkesinin geçerli olduğunu yukarıda belirttik, bu bağlamda davanın mutlaka yazılı bir dilekçe ile açılması gereklidir. Yazının kullanılacağı meteryalin kağıt olmasının gerekliliği izahtan varestedir. Bu kapsamda cd. vb. meteryalin kullanıldığı elektronik ortamda yazılmış dilekçeler ile şu an için dava açılması mümkün değildir. Yazının mutlaka en azından mürekkepli kalemle olması gerekmektedir. Kurşun kalemle yazılan dilekçeler ile dava açılması uygulamada görülmeyen ve kabul edilmeyen bir durumdur. Uygulamada en fazla kabul gören ve karşılaşılan bilgisayar ortamında yazılan ve çıktı cihazlarından çıkartılarak üretilen dava dilekçeleriyle dava açılması durumudur. Dava dilekçesinin kağıt ortamında ve en azından mürekkepli kalemle yazılması gerektiğini belirttikten sonra dava dilekçesinde bulunması gereken şekli ve esasa ilişkin hususları irdelemeye geçebiliriz.
1-) DAVA DİLEKÇESİNİN BAŞLIĞI;
Dava dilekçesinde hangi yerdeki idare mahkemesinde dava açılacak ise o yer idare mahkemesi başkanlığına hitap eden başlığın kullanılması gerekmektedir. Eğer o yerde bir tane idare mahkemesi varsa sadece o yer idare mahkemesi başkanlığına hitap eden başlığın, birden fazla idare mahkemesi varsa nöbetçi idare mahkemesi başkanlığına hitap eden başlığın kullanılması gerekmektedir. Örneğin; Bir tane idare mahkemesi bulunan Denizli İli’nde başlığın: “DENİZLİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA”, şeklinde yazılması gerekmekte iken, 4 tane idare mahkemesi bulunan İzmir İli’nde ise: “İZMİR NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA”, şeklinde başlık kullanılması gerekmektedir. Eğer başka bir yerdeki idare mahkemesinden dava dilekçesi gönderilecek ise başlık şu şekilde olmalıdır: “DENİZLİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA Gönderilmek Üzere İZMİR NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA”, şeklinde olmalıdır. Aynı şekilde asliye hukuk mahkemesi kanalıyla idare mahkemesine gönderilecek dava dilekçesi şu şekilde olmalıdır: “DENİZLİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA Gönderilme Üzere ACIPAYAM ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE”, şeklinde başlık kullanılmalıdır.
2-) TARAFLAR;
2a-) Davacı;
İdare mahkemelerinde açılan davalarda dava dilekçesinde tarafların, varsa vekillerin ya da temsilcilerinin adları ve adreslerinin yazılması zorunludur. Eğer davacı gerçek kişi ise ad ve soyadının tam ve doğru bir şekilde yazılması şarttır. Ayrıca davacının vekili, yani avukatı yoksa açık adresini tam ve doğru bir şekilde yazması gereklidir. Bununla beraber davacının avukatı olsa bile kendi açık adresini yazmasını engelleyen ve yasaklayan bir durum bulunmamaktadır. Ancak davacının avukatı varsa dava ile ilgili tebligatların mutlaka davacının vekili olan avukatın iş adresine yapılması hukuken zorunludur. Bu noktadan avukat marifetiyle takip edilen davalarda avukatın adı soyadı yazıldıktan sonra avukatın işyeri adresinin açık, tam ve doğru bir şekilde yazılması ve dilekçenin vekil olan avukat tarafından imza edilmesi gerekmektedir. Ayrıca asil tarafından vekil olan avukata verilen noter tasdikli vekaletin dava dilekçesine eklenmesi de gereklidir. Eğer davacı velayet altında reşit olmayan kişi konumunda ise dava dilekçesine davacı olarak kendi ad ve soyadı yazıldıktan sonra velisi olan kişinin de veli sıfatı belirtilerek adının yazılması ve dava dilekçesinin mutlaka velisi tarafından imza edilmesi gerekmektedir. Burada anlatılan durum vesayet altına alınmış olan kişi için de geçerlidir. Her durumda veli ve vasilerin temsiliyle açılan davalarda adres olarak veli veya vasinin açık adresinin yazılması ve dava ile ilgili tebliğlerin bunların açık adreslerine yapılması hukuken zorunludur, aksi takdirde yapılan tebliğ usulsüz olacaktır. Ayrıca idare mahkemelerinde kamu kurum ve kuruluşlarının da menfaatleri bulunmak kaydıyla dava açabilmeleri mümkündür. Bu noktadan bir kamu kurumu, davacı konumunda olacak ise dava dilekçesinde kamu kurumunun adının tam ve doğru bir şekilde yazılması ve dava dilekçesinin kamu kurumunu temsil eden yöneticisi tarafından imza edilmesi gerekmektedir. Örneğin; belediyenin davacı olduğu bir davada davacı olarak belediyenin adının doğru bir şekilde yazılması ve dava dilekçesinin belediye başkanı tarafından imzalanması şarttır. Eğer belediye tarafından avukat tutulacak ise avukata belediye adına vekaletin belediye başkanı tarafından verilmesi gerekmektedir. Kanunen bir zorunluluk olmasa da davacıların kimlik numaralarını dava dilekçesine yazmaları uygulamada şart koşulan bir durumdur. Ancak kanuni dayanağı olmadığından kimlik numaralarının yazılmamasının herhangi bir yaptırımı bulunmamaktadır.
2b-) Davalı İdare;
İdare mahkemelerinde açılan davalarda davalı konumunda bulunan taraf her zaman idaredir. Bu noktadan idare mahkemelerinde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine karşı dava açılması hukuken mümkün değildir. Dava dilekçesinde davalı idarenin adının yazılması zorunludur. Ancak, söz konusu bu durumu iptal ve tamyargı (tazminat) davaları açısından ikiye ayırarak incelemek gerekmektedir. Hernekadar dava dilekçesinde davalı konumunda bulunan idarenin adının yazılmasının şart olduğunu belirttik ise de, iptal davalarında davalı idarenin adının yazılmamış olmasının bir yaptırımı bulunmamaktadır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-c maddesine göre, iptal davalarında dava dilekçesinde davalı idare yanlış gösterilmiş ya da hiç gösterilmeksizin dava açılmış ise, mahkeme tarafından doğru davalı idarenin bulunması ve tebliğin ona yapılması kanuni bir zorunluluktur. Bu noktadan iptal davalarında gerçek davalı idareyi bulmak mahkeme tarafından re’sen yapılacak işlerdendir. Tamyargı (tazminat) davalarında ise, davalı idarenin mutlaka gösterilmesi gerekmektedir. Yanlış davalı idare adı yazılarak ya da hiçbir davalı idare belirtmeksizin açılan tamyargı (tazminat) davalarında, gerçek hasmın mahkeme tarafından re’sen bulunması ve ona göre hasmın düzeltilmesi konusunda, uygulamada tam bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bu noktadan idare mahkemelerinde açılan tamyargı (tazminat) davalarında mutlaka davalı idarenin belirtilmesi ve bu belirtme yapılırken doğru davalı idarenin bulunması davacıya düşen bir ödevdir. Zira bunun yapılmaması veya yanlış yapılması hak kayıplarına neden olabilecek usulü bir eksiklik olarak karşımıza çıkabilir.
3-) DAVANIN KONUSU;
Dava konusu edilen idari işlemin veya eylemin ne olduğunun davanın konusu kısmında belirtilmesi zorunludur. Söz konusu bu durumu ikiye ayırarak incelemekte fayda bulunmaktadır.
3a-) İptal davalarında; İptali istenilen işlemin ne olduğunun açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Hemen hemen her idari işlemin tarihi, sayısı ve tesis eden makamın adı bulunmaktadır. Bu noktadan iptal davalarında iptali istenilen idari işlemin tarihi, sayısı ve hangi makam tarafından tesis edildiğinin açık ve net bir şekilde, hatasız olarak yazılması gerekmektedir.
Örneğin; “… İli, … İlçesi Belediyesinde itfaiye memuru olarak görev yaparken geçirmiş olduğum disiplin soruşturması neticesinde 18.07.2009 gün ve 459 sayılı …….. Belediye Başkanlığı işlemiyle hakkımda tesis olunan 1/8 oranında aylıktan kesme cezasının iptali istemidir.”, şeklinde açık ve net olarak iptali istenilen dava konusu idari işlemin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde yazılmış olması gerekmektedir.
3b-) Tamyargı (tazminat) davalarında; Söz konusu bu durumu ikiye ayırarak irdelemekte fayda bulunmaktadır.
3b1-) İdari işlemden kaynaklanan tamyargı (tazminat) davalarında; İdare mahkemelerinde, idarenin idari işleminden dolayı hakkının zayi olduğunu iddia eden kişiler, dilerlerse idari işlemin iptalini önceden açacakları iptal davası ile istedikten ve söz konusu idari işlem mahkeme tarafından iptal edildikten sonra süresi içinde tamyargı (tazminat) davası açabilecekleri gibi, idari işlemin iptalini istemeden doğrudan doğruya tamyargı (tazminat) davası da açabilirler, bu durumda hangi idari işlemden dolayı hak kaybına uğranıldığının açıkça belirtilmesi ve söz konusu işlemden dolayı maddi ve varsa manevi zararın ne kadar olduğunun açıkça ve meblağ olarak belirtilmesi gerekmektedir. Örneğin işyeri kapatılan bir kişi, dilerse işyeri kapatma işlemine karşı iptal davası açtıktan ve söz konusu işlem mahkeme tarafından iptal edildikten sonra söz konusu işlemden dolayı uğranıldığı iddia olunan maddi zararın tazmini için dava açabileceği gibi söz konusu işleme karşı iptal davası açmadan doğrudan doğruya tamyargı (tazminat) davası da açabilir. İdari işlemden dolayı tamyargı (tazminat) davası açacak olan kişilerin iptal davası açmadan direk tamyargı (tazminat) davası açmasını engelleyen hukuki bir durum olmamakla birlikte, idari işlemin iptalini açacağı iptal davası ile sağlaması tamyargı (tazminat) davasını açmadan önce yapması gereken bir ön koşul olarak düşünülebilir. Zira idari işlem nedeniyle açılacak tamyargı (tazminat) davalarında, idari işlemin hukuka aykırı olduğunun ispat edilmesi tamyargı (tazminat) davasının kazanılabilmesi için zorunlu bir unsurdur. Bu noktadan idari işlemden dolayı hakkının ihlal edildiğini düşünen kişi öncelikle söz konusu işlemin iptalini istemeli ve söz konusu işlem iptal edildikten sonra süresi içinde tamyargı (tazminat) davasını açmalıdır. Bunun yanında idari işlemden dolayı zarara uğradığını düşünen kişi aynı davada söz konusu idari işlemin iptali ile birlikte tamyargı (tazminat) davasını aynı dava dilekçesinde birleştirebilir. Öğretide ve uygulamada söz konusu bu duruma iptal+tamyargı (tazminat) davası adı verilmektedir. Her durumda, idari işlem sebebiyle açılacak tamyargı (tazminat) davasında, hangi idari işlemden dolayı tazminat davası açıldığı, önceden söz konusu işlemin iptali istemiyle dava açılıp açılmadığı, dava açılmış ise söz konusu davada iptal kararı verilip verilmediği, verildi ise söz konusu iptal kararının tarih ve sayısı, iptal+tamyargı davası açılıyor ise iptali istenilen işlemin ne olduğu ile beraber uğranıldığı iddia olunan maddi ve manevi zararın meblağ olarak açık ve net olarak belirtilmesi gerekmektedir.
3b2-) İdarenin eyleminden kaynaklanan tazminat davalarında; Hangi idarenin hangi eyleminden ne şekilde zarar görüldüğü, söz konusu eylemden doğan zarardan ne zaman haberdar olunduğu, söz konusu zararın tazmin edilmesi için dilekçeyle davalı idareye başvurulup vurulmadığı, başvuruldu ise hangi tarihte başvurulduğu ve idarenin başvuruya ne şekilde ve hangi tarihte cevap verdiği ve son olarak istenilen maddi ve manevi tazminatın meblağ olarak ne kadar olduğu hususlarının açık ve net bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir. İdareye meblağ belirtilerek yapılan başvuru sonrası açılan davalarda aynı miktarın tazminat olarak istenmesi zorunludur. Ancak idareye başvuruda istenilenden farklı olarak eksik meblağlı dava açılabilir ancak idareden istenilenden fazla meblağlı tazminat davası açılması hukuken mümkün değildir.
4-) TEBLİĞ TARİHİ;
İdare mahkemelerinde açılan iptal davalarında iptali istenilen işlemin hangi tarihte tebliğ edildiğinin belirtilmesi zorunludur. 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 7/1. maddesinde: “Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.”, kuralı hükme bağlanmıştır. Bu çerçevede idare mahkemelerinde dava açmanın belli bir süresi bulunmaktadır ve genel dava açma süresi 60 (altmış) gündür. Hak düşürücü süre olarak tanımlanabilecek olan dava açma süresine davacı tarafından çok dikkat edilmesi gerekmektedir. Süresinde açılmayan bir davanın esasına girilerek hukuki inceleme yapılması mümkün değildir. Dava açma süresi tebliğ edilen işlemlerde tebliğ günü sayılmayarak ve ertesi gün birinci gün sayılarak hesaplanmalıdır. Aynı şekilde ilan edilen işlemlerde ilan edilen günden sonraki birinci gün dava açma süresinin başladığı gündür. Tebliğ ve ilan olunmayan ancak davacı tarafından muttali (haberdar) olunan idari işlemlerde de dava açma süresinin başladığı ilk gün işleme muttali (haberdar) olunduğu günden sonraki ilk gündür. Hafta sonları ve tatiller dava açma süresinin hesabına dahildir, ancak dava açma süresinin son günü tatil gününe denk gelmişse, dava açma süresi tatil gününü takip eden ilk mesai günü akşamına kadardır. Dava açma süresinin son günü adli tatil günlerinden birine denk gelmişse dava açma süresi adli tatil bitimini izleyen günden itibaren 7 gün uzar. Tüm bunların dışında, davanın süresinde açılıp açılmadığı hususu taraflar tarafından ileri sürülecek bir def-i değildir, idare mahkemelerinde dava açma süresinin mahiyeti hukuken itiraz olarak düşünülebilir. Davalı idare her zaman ve davanın her aşamasında davanın süresinde açılmadığı itirazında bulunabilir. Mahkeme de davanın her aşamasında davanın süresinde açılıp açılmadığını re’sen araştırabilir. Bu noktadan, davanın süresinde açılıp açılmadığının en kolay ve çabuk yoldan irdelenmesinin yolu iptali istenilen işlemin hangi tarihte tebliğ edildiği hususunun dava dilekçesinde yazılmasıdır. Eğer, dava konusu edilen ve iptali istenilen idari işlem tebliğ edilmemiş ise ve ancak söz konusu işleme tebliğ olunmadığı halde muttali (haberdar) olunmuş ise muttali (haberdar) olunduğu tarihin yazılması gerekmektedir. Bu durumda, dava açma süresi iptali istenilen işleme muttali (haberdar) olunduğu tarihten itibaren başlayacaktır. Bunun yanında ilan edilen ve kişilere tebliğ edilmeyen işlemlere karşı ilan tarihinden itibaren dava açılması gerekmektedir. Örneğin bir yönetmeliğin iptali istemiyle açılacak davada süre, söz konusu yönetmeliğin ilan edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Bu kapsamda gerek bireysel gerek genel düzenleyici nitelikte olan işlemlerin iptali istemiyle açılan davalarda özel duruma ve işin mahiyetine göre söz konusu işlemin tebliğ, ilan veya muttali olunduğu tarihin dava dilekçesinde belirtilmesi gerekmektedir.
Tamyargı (tazminat) davalarında ise; İşlem nedeniyle açılan tamyargı (tazminat) davalarında, zarara uğranıldığı iddia olunan işlemin tebliğ, ilan veya muttali (haberdar) olunduğu tarihin yazılması gerekmektedir. İdarenin haksız eyleminden zarar görüldüğü iddiasıyla açılan tamyargı davalarında ise, zarar veren eylemin gerçekleştiği tarihin, zararın öğrenildiği tarihin, söz konusu zararın tazmini istemiyle idareye hangi tarihte başvurulduğunun ve idarenin hangi tarihte cevap verdiği ve söz konusu cevaba hangi tarihte tebliğ olunduğunun, dava dilekçesinde belirtilmesi gerekmektedir. İdarenin eyleminden dolayı zarar görüldüğü iddiasıyla açılan davalarda mecburi idari başvuru yolu olarak öngörülen bu yola doktrinde önkarar müessesi denilmektedir. Kişilerin idarenin eyleminden zarar gördüğü gerekçesiyle tamyargı (tazminat) davası açmadan önce mutlaka söz konusu tazminat bedelinin ödenmesi istemiyle idareye başvurmaları gerekmektedir.
5-) OLAYLAR;
İdare mahkemelerinde dava dilekçesinde tüm bu yukarıda anlatılanlar doğru biçimde belirtildikten sonra, dava konusu edilen işlem ya da eylemin neden hukuka aykırı olduğunun gerçeklere bağlı kalınarak öyküsel bir tarzda anlatılması gerekmektedir. idare mahkemelerinde, re’sen araştırma ilkesi geçerli olduğundan mahkeme tarafların iddia ve anlatımları ile bağlı olmamakla birlikte, davacının söz konusu işlemin ya da eylemin neden hukuka aykırı olduğunu ayrıntılı bir şekilde hikaye etmesi, kendi lehinde olan delilleri ve olguları açıklaması, açmış olduğu davayı kazanabilmesine yardım edecek en önemli yöntemlerin başında gelmektedir. Bu çerçevede, bir idari işlemin iptali isteniyorsa, söz konusu işlemin neden haksız ve hukuka aykırı olduğu, neden iptal edilmesi gerektiği hususlarının anlatılması gerekmektedir. İdarenin eyleminden dolayı açılan tamyargı (tazminat) davalarında ise, idarenin hangi eyleminden ne şekilde zarar görüldüğü, idarenin kusurunun bulunup bulunmadığı, kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince dava açılmış ise; buna ilişkin durum ve olayların anlatılması, zarar veren eylemle gerçekleşen zarar arasındaki illiyet bağının ortaya konulması ve en son olarak da gerçekleşen maddi ve manevi zararın miktarının ne kadar olduğu ve bu meblağa nasıl ulaşıldığının belirtilmesi gerekmektedir.
6-) SONUÇ VE İSTEM;
Dava dilekçesinde olaylar kısmı anlatıldıktan sonra dava dilekçesinin en son kısmında mahkemeden istenilenin ne olduğunun açık ve net bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Davanın konusu kısmında istenilen şeyin ne olduğu belirtilmiş idi, ancak sonuç ve istem kısmında davanın konusu kısmının tekrar edilmesi ve mahkemeden istenilenin ne olduğunun ortaya konulması kanuni bir zorunluluktur. Bu kapsamda davanın konusu ile sonuç ve istem kısmının birbirliyle çelişmemesi gerekmektedir. Sonuç ve istem kısmında, eğer açılan iptal davası ise iptali istenilen işlemin tarih, sayısı ve hangi kurum tarafından tesis edildiğinin belirtilmesi ve söz konusu işlemin iptalinin istenildiğinin açıkça vurgulanması gerekmektedir. Ancak, uygulamada çok nadiren de olsa açılan bazı iptal davalarında dava konusu işlemin iptalinin istenmediği, bu durumun dışında başka şeylerin istenildiği görülmektedir. Örneğin; işlemin yoklukla malul olduğu ve yok hükmünde olduğuna karar verilmesi, işlemin kaldırılması, işlemin değiştirilmesi, işlemin kısmen iptal edilmesi gibi istemlerde bulunulduğuna, rastlanılmaktadır. Ancak, iptal istemi dışında isteklerde bulunulmasının davayı riske sokan yönleri bulunduğu unutulmamalıdır. Hukuka aykırı olduğuna inanılan bir idari işlemin hüküm ifade eder olmaktan çıkarılmasının en kesin ve güvenilir yolu açılan davada söz konusu işlemin iptal edilmesinin istenmesidir. Zira, bir idari işlemin iptalinin değil de kaldırılmasının istenildiği bazı durumlarda mahkemeler tarafından dilekçenin reddine karar verildiğine rastlanılabilmektedir. İdarenin haksız olduğuna inanılan eyleminden dolayı uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini amacıyla açılan tamyargı (tazminat) davalarında ise, idarenin hangi tarihteki eylemiyle zarar görüldüğü belirtilmeli ve tazmin edilmesi istenilen meblağ miktar olarak açıkça yazılmalıdır. İdare mahkemelerinde manevi tazminata hükmedilmesinin istenmesi hukuken mümkündür. Tamyargı (tazminat) davalarında faize de hükmedilmesi isteniliyorsa bu hususun da açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Davacı faiz istemezse mahkeme tarafından re’sen söz konusu tazminata faiz uygulanması mümkün değildir. Söz konusu faizin hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağı konusunda gerek uygulamada gerek doktrinde görüş birliği bulunmamaktadır. Bu noktadan en iyi çözüm, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren faizin yürütülmesinin istenilmesidir. Ancak, uygulamada idareye başvuru tarihinden ya da dava açma tarihinden itibaren faize hükmedildiği de görülmektedir. İstenilecek olan faiz yasal faizdir. Tüm bunların dışında idare mahkemelerinde terditli tamyargı (tazminat) davası açmak hukuken mümkün değildir. Fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak dava açılması yolu idari yargılamada uygulanması fiilen olanaksız olan bir durum olarak karşımıza çıkar. Zira ilk dava ile belli bir meblağda tazminat istenildikten ve bu dava neticelendikten sonra, zararının daha fazla olduğunun öğrenilmesi durumunda açılacak olan ikinci davada dava açma süresi çoktan geçirilmiş olacaktır. Bu noktadan fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak terditli tamyargı (tazminat) davası açılması idare mahkemelerinde hukuken ve fiilen olanaksızdır. Tüm bunların dışında idari yargıda davanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı vardır. Bu noktadan dava dilekçesi hazırlandıktan ve mahkemeye sunulduktan sonra dava konusu edilen idari işlemin değiştirilmesi veya ikinci bir idari işlemin de iptalinin istenilmesi mümkün değildir. Tamyargı (tazminat) davalarında ise tazmini istenilen meblağın değiştirilmesi veya arttırılması hukuken mümkün değildir.
7-) HUKUKİ SEBELER;
İdare mahkemesinde iptal davası açılması halinde, iptali istenilen idari işlemin hangi yasal düzenlemelere aykırı olduğunun bu bölümde belirtilmesi gereklidir. Ancak söz konusu bu kısmın başlık olarak açılmasının zorunluluğu yoktur. Mahkeme tarafından davada uygulanacak olan yasal düzenlemelerin hangisi olduğunun re’sen araştırılması gerekmektedir. İdarenin haksız eyleminden kaynaklanan tamyargı (tazminat) davaları içinde aynı durum geçerlidir. Uygulamada en çok kullanılan format: “Anayasa, İdari Yargılama Usulü Yasası ve ilgili mevzuat”, şeklinde kullanılan formattır.
😎 DELİLLER VE EKLER;
Dava dilekçesi yukarıda aktarılan şekilde oluşturulduktan sonra dava dilekçesinin son kısmına dayanılan delilerin neler olduğunun belirtilmesi faydalı olacaktır. Bunun dışında dava dilekçesine eklenen bilgi ve belgelerin teselsül edecek şekilde neler olduğunun “EKLER” başlığı altında belirtilmesi davacının faydasınadır.
9-) İMZA;
Eğer davacının vekili veya temsilcisi bulunmuyorsa dava dilekçesinin en alt kısmını kendisi imzalamalıdır, davacının avukat olan bir vekili bulunuyorsa dava dilekçesi avukat tarafından, kanuni veya atanmış temsilcisi (veli veya vasi) bulunuyor ise dava dilekçesinin bunlar tarafından imzalanması zorunludur. Uygulamada birden fazlayı aşan dava dilekçelerinin son sayfası imzalanmakla birlikte her bir sayfanın altının ayrı ayrı imzalanması daha doğru bir yöntemdir.
10-) DİĞER HUSUSLAR;
Yukarıda açıklanan hususlara dikkat edilerek hazırlanan dava dilekçesiyle dava açılması fiilen mümkün hale geldikten sonra, hukuken dava açılabilmesi için dava dilekçesinin yasada belirtilen ilgili yerlere sunulması zorunludur. İdare mahkemesinde dava açmanın en genel yolu dava açılacak olan idare mahkemesine şahsen başvurarak dava açılması yoludur. Davanın açılabilmesi için öncelikle dava harçları ve posta gideri yatırılmalıdır. Ancak hukuken davanın açılmış sayılması için dava dilekçesinin mahkeme kaleminde bulunan esas defterine kaydedilmesi gerekmektedir. Bunların dışında başka yerdeki bir idare mahkemesinden ilgili idare mahkemesine gönderilmek üzere, asliye hukuk mahkemesinden ilgili idare mahkemesine gönderilmek üzere, konsolosluklardan ilgili idare mahkemesine gönderilmek üzere dava açılması mümkündür. Bu şekillerden biri kullanılarak dava açıldıktan sonra, mahkeme tarafından yapılacak ilk iş söz konusu davada dava dilekçesinin ilk incelemesinin yapılmasıdır. Dava dilekçesinin İlk incelemesi mahkeme başkanı tarafından bizzat yapabileceği gibi görevlendireceği bir üye tarafından da yapılabilir. İlk incelemenin dava açıldıktan itibaren 15 gün içinde yapılması yasal bir zorunluluktur. Bütün bunların dışında iptal davalarında dava konusu edilen işlemin yürütmesinin durdurulması isteniyorsa, dava dilekçesinde yürütmenin durdurulmasının istendiğinin belirtilmesi gerekmektedir. Yürütmenin durdurulması istemi ayrıca harca tabidir. Ayrıca duruşma yapılması isteniyorsa bunun da açıkça yazılması gerekmektedir. Aksi takdirde mahkeme aksi bir karar vermedikçe dava dosya üzerinden görülecek ve duruşma yapılmadan dava yürümeye devam edecektir. Ayrıca davada vekil olarak avukat tutulmuşsa, avukata verilen vekaletnamenin de dava dilekçesine eklenmesi gerekmektedir. Bunun gibi veli ya da vasi marifetiyle yürütülen davalarda, söz konusu temsili gösteren belge ve bilgilerin de dava dilekçesine eklenmesi zorunludur. Özel hukuk tüzel kişileri (şirketler, kooperatifler, dernek veya vakıflar vb.) tarafından açılan davalarda özel hukuk tüzel kişisini temsil etmeye yetkili olan kişi veya kişilerin kimlerden oluştuğunu ispat belgelerin eklenmesi ve dava dilekçesinin bunlar tarafından imzalanması gerekmektedir. Özel hukuk tüzel kişisini bir avukat vekaleten temsil ediyorsa, söz konusu vekaletin özel hukuk tüzel kişisini temsile yetkili kişi veya kişiler tarafından verilmesi ve dava dilekçesine aynı şekilde özel hukuk tüzel kişisini temsile yetkili kişi veya kişilerin kimler olduğunu gösteren belgelerin eklenmesi gereklidir. Avukata verilen ve dava dilekçesine eklenen vekaletnameye mutlaka baro pulu yapıştırılmış olması zorunludur.
11-) SONUÇ;
Bu çalışmamızda, idare mahkemelerinde açılan davalarda dava dilekçesinin nasıl olması gerektiği konusuna ışık tutmaya çalıştık. Dava dilekçelerinin mevzuatın aradığı şekli ve esasa ilişkin şartları taşıması hak kayıplarının önlenmesi ve adaletin hızlı bir şekilde tecelli etmesinin en önemli unsurlarından biridir. Uygulamada mevzuatın aradığı şekilde tanzim edilmeyen dava dilekçelerinin kullanıldığı ve bunun sonucu olarak dava dilekçelerinin reddedildiği duruma çok sık rastlanılmaktadır. Söz konusu bu durum ise davanın açılış aşamasında davanın uzamasına aynı hatanın bir kere daha tekrarı halinde ise davanın açılış aşamasında davanın esastan reddedilmesine sebep olmaktadır.
12-) DAVA DİLEKÇESİ ÖRNEKLERİ ;
1-) İptal davası dilekçe örneği;
…………………….. İLİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
DAVACI : … …
VEKİLİ : Avukat … …
ADRES : …
DAVALI : ……… İlçesi Belediye Başkanlığı
DAVANIN KONUSU : … İli, … İlçesi Belediyesi’nde zabıta memuru olarak görev yapan müvekkilimin bu görevinden alınıp … plaka sayılı çöp kamyonun şoförü olarak görevlendirilmesine ilişkin 18.07.2009 gün ve 456 sayılı … Belediye Başkanlığı işleminin iptali ve öncelikle yürütmesinin durdurulması istemidir.
TEBLİĞ TARİHİ : 28.07.2009
OLAYLAR : Müvekkilim … İli, … İlçesi Belediye Başkanlığı’nda 1999 yılından beri zabıta memuru olarak görev yapmaktadır. Asıl kadrosu zabıta memurluğudur. Söz konusu bu görevi başarıyla ve layıkıyla bu güne kadar yapmakta olan müvekkilim dava konusu işlemle 06 … plaka sayılı çöp kamyonun şoförü olarak görevlendirilmiştir. Şoför kadrosunda olmayan müvekkilime bu görevin verilmesi hukuka aykırıdır. Davalı idare siyasi saiklerle dava konusu işlemi tesis etmiştir. Davalı idarenin amacı müvekkilimi istifa etmeye zorlamaktır. Müvekkilim görevi boyunca hiçbir soruşturma geçirmemiş ve disiplin cezası almamıştır. Bu güne kadar aldığı siciller yüksek puanlı olup, orta düzeyde dahi değildir. Yukarıda aktarılan gerekçelerle hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin iptali gereklidir.
HUKUKİ SEBEPLER: İdari Yargılama Usulü Yasası ve ilgili tüm mevzuat.
SONUÇ VE İSTEM (NETİCE-İ TALEP) : Açıklanan nedenlerle, … İli, … İlçesi Belediyesi’nde zabıta memuru olarak görev yapan müvekkilimin bu görevinden alınıp … plaka sayılı çöp kamyonun şoförü olarak görevlendirilmesine ilişkin 18.07.2009 gün ve 456 sayılı … Belediye Başkanlığı işleminin iptali ve öncelikle yürütmesinin durdurulması yönünde karar verilmesini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı idareye yükletilmesini bil vekale arz ve talep ederim. ../../…..
DAVACI
Adı ve Soyadı
İmza.
EKLER:
1-) Dava konusu işlemin örneği,
2-) Vekaletname,
3-) Emsal İdare Mahkemesi ve Danıştay kararları örnekleri.
2-) İdarenin haksız eyleminden dolayı açılan tamyargı (tazminat) davası dilekçe örneği;
………………………… İLİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
SUNULMAK ÜZERE … İLİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
Duruşma istemlidir.
DAVACI : … …
ADRES : … …
DAVALI : … İLÇE BELEDİYESİ
DAVANIN KONUSU : ……… Belediyesi tarafından 01.01.2009 tarihinde yapılan yol çalışması sırasında iş makinesi kepçesinin evimin duvarına vurmasından kaynaklanan 10.000,00-TL maddi zararımın idareye başvuru tarihi olan 02.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tarafıma tazminen ödenmesine karar verilmesi istemidir.
TEBLİĞ TARİHİ : İdarenin haksız eyleminin oluş tarihi 01.01.2009, öğrenme tarihim 03.01.2009, söz konusu zararımın idare tarafından tazmin edilmesi istemiyle yapmış olduğum başvuru tarihi 02.05.2009, başvurumun reddedildiği ve bana tebliğ olunduğu tarih 05.06.2009 tarihidir.
OLAYLAR : Davalı … Belediyesi tarafından 01.01.2009 tarihinde yapılan yol çalışması sırasında iş makinesinin kepçesi evimin duvarına vurarak yıkılmasına ve hasara neden olmuştur. Davalı idarenin yol çalışması sırasında dikkatsiz ve kusurlu hareket edildiği ortadadır. Gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir zarara uğramayacaktım. Zararın akabinde evimin duvarını tamir ettirdim ve söz konusu tamir masrafları 10.000,00-TL tuttu. Evimin tamiri sırasında yapmış olduğum masraflar karşılığında faturalar aldım, faturalar dava dilekçeme eklidir. Söz konusu zararımın tazmin edilmesi amacıyla davalı idareye başvurdum başvurum reddedildi ve söz konusu ret kararı tarafıma 05.06.2009 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı idare yol çalışması sırasında gereken özeni ve dikkati göstermiş olsaydı böyle bir kaza meydana gelmeyecekti. Söz konusu kazanın ve bu kaza nedeniyle evimde maddi zararın meydana gelmiş olması idarenin hizmeti sunarken kusurlu hareket ettiğini ve hizmet kusuru bulunduğunu göstermektedir. İdarenin Hukuki sorumluluğu mevcuttur. Tüm bu nedenlerle idarenin haksız eyleminden uğramış olduğum 10.000,00-TL maddi zararımın davalı idareye başvuru tarihim olan 02.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ VE İSTEM (NETİCE-İ TALEP) : Yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan nedenlerle … Belediyesi tarafından 01.01.2009 tarihinde yapılan yol çalışması sırasında iş makinesi kepçesinin evimin duvarına vurmasından kaynaklanan 10.000,00-TL maddi zararımın idareye başvuru tarihi olan 02.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tarafıma tazminen ödenmesine karar verilmesini, yargılama giderlerinin davalı idareye yükletilmesini, yargılamanın duruşmalı yapılmasını, saygılarımla arz ve talep ederim. ../../….
HUKUKİ SEBEPLER: İdari Yargılama Usulü Yasası ve ilgili tüm mevzuat.
DAVACI
Adı ve Soyadı
İmza
EKLER:
1-) Yapmış olduğum masrafı gösteren faturaların örnekleri,
2-) Zarar gören evime ait tapu senedi örneği.

HAYATTA KÜÇÜMSEME HİÇBİR KİMSEYİ NOKTA DA KÜÇÜKTÜR AMA BİTİRİR CÜMLEYİ.
WWW.KARARARA.COM


teoman

Global Moderatör

 

Mesajlar: 9033

Kayıt: 29 Tem 2012, 17:08

Başa Dön

YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARI NASIL ALINIR

gönderen teoman » 23 Ağu 2013, 14:49

YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARI NASIL ALINIR.
1. İptal davası açılır
2. Bu dava dilekçesinde ya da daha sonra aynı davaya konulmak üzere ayrı yeni bir dilekçe ile yürütmenin durudurlamıs talebi yapılır.
3. Mahkeme, İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir.
4. Mahkemece yürütmenin durdurulması istemi reddedilirse bu karara karşı yapılan itiraz üzerine Bölge idare mahkemesi veya Danıştay da yürütmenin durdurlmasına karar verebilir.
Yürütmenin durdurulması, idari yargıda açılacak iptal davalarında mahkemenin nihai karar vermesinden önce tedbir niteliğinde verilen bir karardır. İdari yargıdaki yürütmenin durdurulması kararı ile adli yargıdaki ihtiyati tedbir kararı sazı yönden ortak nitelik taşısalar da idari yargıya has özellikler taşır. 2577 sayılı Yasanın 27. maddesinde düzenlenmiştir. İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir. Bu karara yürütmeyi durdurma kararı denir.
Yürütmeyi durdurma kararı aksi bir karar ile kaldırılıncaya kadar davanın sonuna kadar geçerlidir. Sonuçta dava ret kararı verilirse yürütmenin durdurulması kararı hukuki sonucunu yitirir. Bir de dosyanın işlemden kaldırılması halinde aynı sonuç doğar.
Yürütmeyi durdurula talebi ancak iptal davasında yapılır. Başlıbaşına bir dava türü değildir. Yani doğrudan iptal isteği olmaksızın yürütmeyi durdurma davası yoktur.
YÜRÜTMENİN DURDURULMASI:
Madde 27 – (Değişik madde: 10/06/1994 – 4001/12 md.)
1. Danıştayda veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz.
2. Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.
3. Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, 26 ncı maddenin 3 üncü fıkrasına göre işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir.
4. Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 16 ncı maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur eliyle yapılmasına da karar verilebilir.
5. Yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir; ancak, durumun gereklerine göre teminat aranmayabilir. Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, yürütmenin durdurulması hakkında karar veren daire, mahkeme veya hakim tarafından çözümlenir. İdareden ve adli yardımdan faydalanan kimselerden teminat alınmaz.
6. Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Genel Kurullarına, bölge idare mahkemesi kararlarına karşı en yakın bölge idare mahkemesine, idare ve vergi mahkemeleri ile tek hakim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine, çalışmaya ara verme süresi içinde ise idare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararlara en yakın nöbetçi mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye, kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
7. Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyaları öncelikle incelenir ve karara bağlanır.
Yürütmeni durdurulması kararı en geç otuz gün içinde uygulanır. bu hususta 2577 sayılı Kanunun 28. maddesi aşağıdaki şekildedir.
KARARLARIN SONUÇLARI:
Madde 28 – 1 . (Değişik bent: 10/06/1994 – 4001/13 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.
2. (Değişik bent: 10/06/1994 – 4001/13 md.) Tam yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı içerenler genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.
3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.
4. Mahkeme kararlarının (otuz) gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.
5. Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgili idarece mükellefe bildirilir.
6. Tazminat ve vergi davalarında kararın idareye tebliğinden itibaren infazın gecikmesi sebebiyle idarece kanuni gecikme faizi ödenir.

 

Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Daha fazla bilgi için Çerez Politikası