Sezayi ALTUN

Yönetim Kurulu Üyesi

 

Temel, Amerika’ya gitmiş ve şoför olmuş. Daha ilk iş gününde zenciler ve beyazlar arasında kavga çıkmış. Beyazlar, zencilerin ön koltuklara oturmasına itiraz ediyormuş. Temel sinirlenmiş.  Hepsini otobüsten indirmiş ve bir nutuk çekmiş:

-Artık eskiyi unutun. Şimdi, ben şoförünüzüm. Adaletli davranacağım. Zenci ve beyaz olduğunuzu bir yana bırakın. Farz edin hepinizin rengi mavi. Hadi bakalım şimdi açık maviler öne; koyu maviler arkaya otursun.

Bazı yöneticiler aynen bu fıkradaki Temel gibidir. Düzeni aynen devam ettirir ama adalet getirdiğini iddia eder. İşler aynıdır, söylemler farklıdır. K. Hanım’ın anlattıkları tam bir temel fıkrası gibi.

“N.  Bey yönetici olduğu gün sevinçten oynayacaktım neredeyse. Çünkü çalışkan biriydi ve işyerinde dönen dolapları iyi biliyordu. Evde sevincime şahit olan eşim “Acele etme. İcraatını gör.” diye ikaz etti.

Ne kadar haklıymış sonradan anladım. Yönetici olmadan evvel hakkında ileri geri çok çirkin şeyler söyleyenler hemen para toplayıp bir hediye aldı. Ben katılmadım. Böyle bir ikiyüzlülüğe iştirak edemeyeceğimi söyledim. Tebrik için kendim ayrıca bir hediye verdim. Nereden bileyim bu iki yüzlü güruhun hakkımda “asosyal” diye şikayet edeceğini. Muhtemelen itiraz ettiğim ikiyüzlülüğü, N. Bey’e söylememden korktular. Olsun onların vazifesi ikiyüzlülük.

Peki, N.  Bey ne yaptı dersiniz? Ben kendim şahsen hediye verdiğim halde, “Sen niye bu kadar asosyalsin” diye bir güzel nutuk çekti.  O sosyallik abidelerinin, arkasından söyledikleri şeyleri utancımdan söyleyemedim. Zaten inanmazdı da. Yutkundum kaldım.

Başkan olduğunda, eskiden iddialı olduğu her şeyin tersini yaptı. Oturanlar oturmaya devam, çalışanlar çalışmaya… Bir yandan da “Kimseyi boş oturtmam .” diyordu. Hakkında en bayağı iftiralarda bulunan bir hanımı ihya etti. Benim gibilerin de canına okudu. Ben öğle tatillerinde pek dışarı çıkmam. Resim yapmayı çok sevdiğimden öğlenleri vakit geçirmek için resim yapıyordum.

Bir öğlen masamdan kısa bir süre ayrıldım. Geriye geldiğimde fırçalarım yoktu.  Bir hayli de pahalı fırçalar. Kursa gidip duvarına bir resim yapınca kendisini ressam ilan etmiş bir hanım vardı. Beni resim yaparken görünce garip ve imalı laflar ediyordu.

İşyerlerinde böyle garip tipler hep vardır. Ben bunlara kurs kolik diyorum. İki ay kursa gider, kendisini uzman ilan eder. O işi hakikaten bilen birisi ile karşılaşınca da canları sıkılır. Ben ciddi bir resim eğitimi almıştım oysa. Neyse resim malzememe yapılan bu saldırıyı sineye çektim.  Hâlbuki kimin yaptığını biliyordum.  Ressam(!) hanımın hayranlarından biriydi. İyi ki sineye çekmişim. Çünkü şikâyet makamı N. Bey’di.  Aynı günlerde N.  Bey durup dururken bana ” Senin elinde fırça görmeyeceğim” dedi. “Ben öğle tatilinde çalışıyorum. Bu sizi ilgilendirmez ki” dedim. ” Ben anlamam görmeyeceğim.” dedi.

Fırçalarımı yürütenler, mesaide resim yapıyor diye ispiyon edip tedbirini almıştı. Kimi kime şikâyet edeyim ki… Bir daha resim yapmadım. N.’den korktuğum için değil; bir sonraki adımda boyalarımın çöpe atılacağını tahmin ettiğim için.

Bir başka sefer, güzel bir haber için N. Bey’in odasının kapısını çaldım. İçeriye girince “Size bir şey söylemek isti…” diye daha cümlemi bitirmemiştim ki elinin tersiyle beni kovarak şöyle dedi:

– Devlet işiyse söyle. Özel bir şeyse çık dışarı.

Neye uğradığımı şaşırdım. Hemen toparlandım .” Pardon ben şunu söyleyecektim.” diye gidiş sebebimi söyledim ve arkamı dönüp çıktım. Arkamdan “Affedersin yanlış anladın” gibi bir şeyler seslendi. Geriye dönüp bakmadım ve o günden beri selam vermedim. Meselenin ne olduğunu sonradan öğrendim. Oda arkadaşım benim hakkımda bir sürü yalan yanlış dedikodu etmiş. N. Bey bunlara inanmış tabi. Beni görünce de benim de oda arkadaşımı çekiştirmek için gittiğimi sanmış.

Televizyonda bir dizide ağanın hanımı haksız yere hizmetçiye tokat atmıştı. Sonra şöyle barıştılar. Hizmetçi gidip hanımın elini öpüp af istedi. O da affetti. Sakın böyle şeyler kırsal yerlerde oluyor sanmayın. N. Bey ile aramızı düzeltmek isteyen bir yönetici, “Git bir kahvesini iç, barışın.” dedi. “Anlayamadım?  O gelip benim kahvemi içip özür dilesin.” diye itiraz ettim.  “Ama onun ilmi ve makamı senden yukarı” demez mi?  Tahsilin cehaleti aldığını; ama eşekliğin baki kaldığını nasıl anlatayım ki? Körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor.

İlerleyen günlerde işler iyice çığırından çıktı. Artık odasına önce gidip dedikodu eden kazanıyordu. Dedikodu edenleri dinliyor, kendisini savunmak isteyenleri dinlemiyordu. Bana kalırsa adamcağız yönetici olduğunun farkında değildi. Bir kaç kere şahsıma yapılan hakaretleri şikâyet ettiğimde “Bana ne” dedi. ” Ama mesai saatinde ve iş yerinde yapılıyor. Bunlara çözüm bulmak vazifeniz.” dedim. Şikâyetlerimi asla kapalı kapılar ardında yapmadım. Yüzleşme istedim. Tık yok.

Tepemin tam attığı olay ise şöyle gelişti. İşyerimize belli dönemlerde stajyerler geliyor. Kural olarak bütün bölümlerde staj yapıyorlar. Benim olduğum bölüm hariç. Bu usulsüzlüğü, kendisini sanal müdür ilan etmiş bir büro elemanı hanım ve fitne ortağı bir bey yapıyor. Çünkü N. Bey’in koruması altındalar. Bir gün stajyerler, idareye benim bölümümde de staj yapmak istediklerini söylemişler. İdare hayret et(miş). Çünkü bundan haberleri yok(muş). Bana da geldiklerini sanıyorlar(mış). Duruma el koydular. Çocuklar bana da geldi. Nemi oldu? Büro elemanı hanım, stajyeri cep telefonundan arayıp odamdan çıkmasını emretti.  O an ok yaydan çıktı.  Tam bir ” İmdat! Bu iş yerinde yönetici var mı?” isyanı başlattım. Yetmedi yazılı şikayet de bulundum. Elbette haklı bulundum. N. Bey’in karizması biraz çizildi. Büro elemanı hanım ikaz edildi.  Beni görünce bürosuna kaçıyordu. Çünkü koridorlarda ” Büro elemanı kim oluyor da daire başkanının işine karışıyor”? diye sesimi yükseltiyordum. Anladıkları dil bu olunca nezaketi rafa kaldırmak gerekiyor.

Şimdi N. Beyle aramız çok kötü. Kendisinden neden korkmadığımı algılayamıyor.  Sebebi çok basit. O dedikoduya inanıyor. Ben hukuka.  O makamına tapıyor. Bense gelip geçici olduğuna inanıyorum. O ikiyüzlüleri ve açık mavileri koruyor. Bense sadece işimi iyi yapıyorum. ”

Ne diyeyim? Allah başımıza, adalet kavramını idrak etmiş yöneticiler nasip etsin. Gördüğünüz gibi iyi niyetle keman çalınmıyor.

Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Daha fazla bilgi için Çerez Politikası