Turgay ÖZTÜRK

1985 yılında İMKB (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) kurulmuş ve 3 Ocak 1986’ da borsa komisyoncuları ile aracılık işlemlerine başlanmıştı. Komisyoncuların tüzel kişiliğe dönüştürülmesi kararından sonra 1990 yılında aracı kurumlar kurulmuş ve bu noktadan itibaren aracı kurumlar finansal piyasaların en önemli aktörlerinden biri olarak sermaye piyasasında yerini almışlardı.

Aracı kurumların sahipleri ve çalışanları yeni bir sektör oluşumu nedeniyle farklı sektörlerden gelmekteydi. Seksenli yılların bankerlik şirketlerinde çalışanlar çoğunlukta olmak üzere, bankacılıktan, kamu kurumlarından, özel sektörün farklı alanlarından, kapalı çarşı tüccarından, borsa yatırımcısına , sokakta tezgah üstünde hisse senedi alım satımı yapana kadar pek çok kişi   aracı kurum kurdu yada satın aldı. Kısacası doksanlı yıllarda sermaye piyasasının temeli atılırken, yeterli sayıda konunun uzmanı bulunmamaktaydı. Sektöre bir nebze aşina olanlar, bir şekilde borsada işlem yapma deneyimi olan yatırımcılar, kuyumcuda çalışan tezgahtarlar, kapalı çarşı esnafı, döviz işlemiyle uğraşanlar, ana doludaki tüccar yada esnaflar ve kapalı çarşı ile bağlantısı olan yatırımcılar, kısa sürede çok para kazanmak isteyen bilumum uzman(!)  çalışan olarak sektöre girdiler.

Böylece aracı kurumların yönetim ve organizasyonlarında farklı sektörlerden gelmiş (diş hekimi, mühendis, kimyager, futbolcu, bankacı, avukat, ziraat mühendisi, edebiyatçı, sosyolog, psikolog, felsefeci, öğretmen, halkla ilişkiler uzmanı, inşaatçı, kumaşçı, yüncü, kuyumcu, oto galericisi, güzellik uzmanı vb.) pek çok kişi ekonomi ile ilgili alt yapıları olmaksızın şirket sahibi, yönetici ya da sektör personeli oldular. Bir kısmı da  bazı aracı kurumların acentesi olarak faaliyete başladılar.

Derme biçimde oluşan sektörde aracı kurumlar çalışmalarına başladı. Faaliyetler hızlandı, sektör hızla büyürken  vahşi bir rekabet başladı.Yatırımcı sayısı arttı, yeni şirketler halka açıldı,bireysel yatırımcıların yanında kurumsal yatırımcılar sektöre girmeye başladı.Aracı kurumalar ile bankalar arasında yaşanan  haksız rekabet yüzünden bankaların da aracı kurum kurarak borsa işlemlerini ayrı tüzel kişilik olarak  sürdürmelerine karar verildi. Ancak rekabetin banka aracı kurumları lehine sürmesine engel olamadı. Rekabet ve finansal krizler aracı kurumlara zaman zaman sıkıntılar yaşattı. Sektör şu anki düzeye ulaşana kadar birçok badireler atlattı. Birçok aracı kurum ya el değiştirdi ya da birkaç aracı kurum birden bazı aracı kurumlar tarafından satın alındı. Ekonomi alanında uzman olmayan pek çok çalışan doğal olarak eliminasyona uğradı. Sektörde ayakta kalmaya çalışan aracı kurum çalışanları zaman zaman zorbalarla karşılaştılar, birçok psikolojik tacize(mobbing) uğradılar.

Doksanlı yılların başlarında, bir sektör çalışanının anlattıkları sektörde yaşananlara örnek oluşturması açısından çok ilginçti. Psikolojik taciz olayı vardı ve bu yapılanın adı henüz o tarihlerde konulmamıştı. Aracı kurum çalışanının mobbing diye tanımlanan psikolojik tacize maruz kaldığını yıllar sonra öğrendik.

Söz konusu olay bir aracı kurum sahibinin, kurumunun şube müdürü olan eski bankacıya işi bıraktırabilmek için neler yapıldığına ilişkin bir örnekti. Patron hafta sonlarında personeli sürekli toplantılara çağırıp, adeta mahkeme duruşma salonunda sorgulanıyormuş gibi saatlerce sorguya çeker, bütün konuşmaları yazılı hale getirir, tek tek görüşmeye aldığı personeli üzerinde baskı oluştururdu. Zaman zaman personele ” sen,  falanca yerde şirket sırrı ile ilgili konuşma yapmışsın “ diyerek blöf yapar, ben sizleri hafta sonları bile takip ediyorum derdi. Her personel ile bire bir görüşmede şube müdürünün yetersizliğini anlatmalarını beklerdi.” Çalışanlar yolcu biz hancıyız “ diyerek personele göz dağı verir, sürekli baskı altında tutardı. Bu süreç aylarca sürdü. Müdürü küçük düşürücü davranışlar sergiler, alay ederdi. İmzalar müdür beye kasten attırılmaz, başka yetkiliye attırılarak müdürün işyerindeki birçok işlemden haberdar olmasını engellerdi. Bu taciz yaklaşık altı ay kadar sürdü, sonunda müdür istifa etmek zorunda kaldı. Patronun bu psikolojik tacizi,yıldırma politikası  sürerken şirketin üst yönetimindeki  kişiler de patrona yaranmak uğruna  taciz konusunda ellerinden geleni yapmaktaydı.Şube müdürünün işe aldığı en yakın arkadaşı da müdürü sırtından hançerlemişti ve patronun emeline ulaşması için  üst yönetime yardım etmekteydi. Bu baskının, tacizin nedeni daha sonra anlaşıldı. Patron, ne sektör ne de yöneticilik konusunda hiçbir deneyimi olmayan kendi yakın akrabasını işe başlatmıştı. Hem de şube müdürü olarak! İstifa eden müdür işten ayrılırken şirket yönetimi hakkında sitemkar bir  konuşma yaptı ve gitti.Bir sonraki hafta sonu toplantısında patron:  “ ayrılan müdürün cebine yasadışı bir madde koydurur  onun hayatını bitirtiririm ” gibi  sözlerle hem seviyeyi  iyice düşürmüş hem de kalan personele tehditlerine devam etmişti…

Bu yaşanmış bir olaydı. Bir müdürün işten çıkarılması için her türlü baskı,taciz yapılırken bir yandan çalışanlar sürekli tehdit altında tutulmaktaydı. Müdürün istifa etmesi için hem onuruyla oynanmış hem de psikolojik olarak sıkıntılar yaşamasına neden olmuştu. Bunu gören şirketin en iyi personelinden biri bir karar almıştı: “Bu firmada çalışılmaz, en kısa zamanda ayrılmalıyım”.Nitekim öyle de yaptı ve en kısa zamanda daha kurumsal bir kuruma geçti. Patron yaptığı baskılar sonucunda değerli çalışanlarını kaybetmeye başladı. Şirketinde müşterileri tutamadı. Verimlilik ve karlılık azaldığı gibi güvene dayalı sektör olan sermaye piyasasında yatırımcılarının güveni de sarsıldı.

Bu sektörde yaşanan ne ilk ne de son olaydı. Risk ve stres altında bulunan aracı kurum çalışanları bu örnekte olduğu gibi yüzlerce psikolojik tacize ve zorbalığa maruz kalmışlardı. Bu konuda yaşanmış başka örneklere daha sonraki yazılarımızda yer vermeye çalışacağım.

Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Daha fazla bilgi için Çerez Politikası